Vicdan nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde glsezinrs tarafından oluşturulan Vicdan nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 14,016 kez görüntülenmiş, 52 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Vicdan nedir?
Konbuyu başlatan glsezinrs
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan OnLy

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
(normal süreçte) insan duyuları itibariyle, kendi farkında lığına! vararak- çevresini algılar ve kontak kurar, giderek…düşünsel anlamda- ibreti alemi okuyuşu (görgüsü / tecrübesi dahilin de mukayese yetisi)akli olgunluğa erişir ve nispeten toplumla ilişkisini dengeler, durumdan vazife çıkarır- halden anlar olur.


vicdan ise (bana göre) daha değişik bir mekanizmadır. tamanlanmamış! her hangi bir oluşumda... iradi muhalefet de bulunulan ve ancak durum(a) ayniyle vaki ol(un)duğunda, tamamlanacak bir anlayış ile bir nevi, halet i ruhiyenin nefsi(ni) kınamasıdır.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Sahibi oldugum ve kose yazarligini yaptigim haber sitemde bu haftaki yazim vicdan ile azda olsa alakali idi. Paylasmak isterim.

Şekerli Yaşlı
Hepimizin tadı farklıyken kendi tadımızı alamamamız ne acı.
Vicdan olarak hepimiz aslında olmamız gereken kişinin olmadığımızı biliyoruz. Bu sebepledir ki içerlerde bir yerlerde eksiklik yaşarız. O eksikliği gidermediğimiz sürece hep bu acıyı çekeceğimiz aleni. Bu eksikliğin bize getirdiği kıskançlık, öfke, şiddet ve nefret yüzünden başımıza olumsuz bir çok şeyde gelmiştir ve gelecektir. Bizler her zaman birşeylerden şikayetçi oluruz, aslında şikayet etmemiz gerekenin kendimiz olduğunu, içimizde bir yerlerde birşeylerin eksik olduğunu, ben'in bu olmadığını bir türlü kabul etmeyiz.
Yaşlı insanların tadı gençlere nazaran daha ekşidir. İnsan yaşlandıkça, daha önce kendince çok değerli gördüğü şeylerin aslında ne kadar değersiz olduğunu, daha önce çok tepki gösterdiği şeylerin aslında o kadar büyütülecek şeyler olmadığını kısacası daha önce varolan kendinin olmaması gerektiğini görür. Olumsuzluklarını kusmak için artık yer arar olurlar ve bazı zaman olur ki küçük bir radyo sesinden bile rahatsız olup size bağırabilir yada sizi kırabilirler. Onlar genç insanlara karşıdır. Genç insanlar ne yaparsa yapsınlar onlar için yanlıştır. Kızgın genç adamlar görmüşsünüzdür ama hiç biri kızgın bir yaşlı gibi olamaz.
Olgunluk işte bu yaşlılık halleri içerisindeyken kendini kabul edip tadını şekerleştirebilmektir. Bu şekerli yaşlılığı evlatlarına, torunlarına ve çevresine verebilen nadir yaşlılar vardır. Allah hepinize şekerli yaşlılar nasip etsin.
Bu vesile ile öncelikle sizlerin Mevlid Kandilinizi daha sonra Sevgililer Gününüzü en içten dileklerim ile kutlarım.
Çağatay Yaşar
 

Feylesof TeCe

Filozof
Yeni Üye
Katılım
31 Ara 2010
Mesajlar
926
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
29
Bence vicdan alışkanlıkların takipçisidir. Örneğin sinemaya gitmek normal birşeyken hep ders çalışan bir öğrenci için hatadır. "Keşke sinemaya gelmeseydim, ders çalışsaydım" diye öter vicdanı başka örnek verirsek korktuğu için köpeğe taş atan çocuk "Keşke atmasaydım" diye üzülürken başka çocuk köpekleri taşlamaktan zevk alabilir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Aynası temiz olan evreni olduğu gibi görür. Neden sonuçlara bağımlı fakat yargı gerektirmeyen şekilde. O sırada biri öldürülüyor olabilir ama bu olması gerekendir. Eylemsizlik eylemin gözlemini getirir. Eylem halinde olan siz değilsiniz.

Benden öte/üst bir ben başka bir boyuttan gözlem yapıyor.Bir yıldızın yokoluşunu ve yeni doğan gökcisimlerini Hubble'dan izlerken nasıl milyonlarca yıl ötesine tanıklık ediyorsak, öte/BEN(?) de İnsanın tarihsel varoluşunu izliyor ekrandan.Yazdıklarınızdan çıkardığım anlam -biraz da kurgu kattım içine- kendimi çizgi film kahramanı gibi hissettirdi.Senaryo yazılmış, roller belli herşey olması gerektiği gibi oluyor... Bu korkunç birşey...Matrix deki hakikatın çölü bile daha ümit verici...
Not:Çevirinin doğrusunu paylaştığınız için çok teşekkürler.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
gözlemcinin gözlemlenene dair yargısı vicdan ile ilgili değildir. ayrıca "olan" da, "olması gereken" değildir. geçmişin yaşanmışlığı karşısında olması gereken oydu denilemez. o olgu/olay yaşanmıştır bir kere ve artık olması gereken olmaktan zaten çıkmıştır. vicdan içsel bir duyumsama, yargıdır ve her toplumsal süreçteki o toplumun bireylerince paylaşılan bir duygudur; az ya da çok fark etmez. dolayısı ile vicdanın göreceliliği yatsınamaz bir durum olarak karşımıza çıkar. bu durum onun toplumdan/yer/zamandan kopmazlığının ifadesidir. insan düşünen/sosyal bir canlı tür olduğu için vicdanından söz edilebilir. canlı sevgisinin yoğunluğu ne denli paylaşılıyor ise vicdan o denli gelişkin sayılmalıdır. vicdan red ile başlar...
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Benden öte/üst bir ben başka bir boyuttan gözlem yapıyor.Bir yıldızın yokoluşunu ve yeni doğan gökcisimlerini Hubble'dan izlerken nasıl milyonlarca yıl ötesine tanıklık ediyorsak, öte/BEN(?) de İnsanın tarihsel varoluşunu izliyor ekrandan.Yazdıklarınızdan çıkardığım anlam -biraz da kurgu kattım içine- kendimi çizgi film kahramanı gibi hissettirdi.Senaryo yazılmış, roller belli herşey olması gerektiği gibi oluyor... Bu korkunç birşey...Matrix deki hakikatın çölü bile daha ümit verici...
Not:Çevirinin doğrusunu paylaştığınız için çok teşekkürler.

Kime korkunç size mi yoksa bunu kabul etmek istemeyen zihninize mi? Kendinizi zihin-beden sayarsanız korkunç olabilir. Fakat zihin-benden ötesinde bu hiç bir anlam ifade etmez, bir etki yapmaz. Sadece olur.
 

ayşenur

Üye
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2010
Mesajlar
236
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Sağol ama bunun orijinalinin rusça olması gerekmiyor mu?
orjinali

"The supreme wisdom is not based on reason alone, not on the secular sciences of physics, history, chemistry, and so on, into which rational knowledge is divided. The higher knowledge has one science the science of the all, the science that explains the whole universe and the place man occupies in it. To contain that science, it is necessary to purify and renew one's inner man, and thus before one can know, one must believe and perfect oneself. And to achieve that, a divine light, called conscience, has been put in our soul."

"Nur" dan ve aklpten ziyade direkt olarak vicdandan ve ruhtan bahsetmektedir. Fakat tariflediği şey zannettiğiniz şeyden çok farklıdır. Yukarıdaki yazıyı dikkatle okursanız anlayacağınıza eminim.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Sağol ama bunun orijinalinin rusça olması gerekmiyor mu?

Zaten bir rus arkadaşa danışarak ingilizce orjinalini yazdık. Genelde türkçeye çevrilirken taktir edersinizki bir çok eklenti yapmakta sakınca gömüyoruz. Hele internetten bakarsanız tolstoyun bir islam uleması olmadığı kalmıştır. Rusça kiril alfabesi yazacak klavyemiz maalesef yok.
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
Akıl ve vicdan
Vicdanın manevî yönü yanında fikrî yönü de vardır."Kimseye haksızlık ettim mi?" diye düşünmezsiniz sadece. Düşüncelerinizi de düşünürsünüz, hakikati incittim mi zedeledim mi diye. Hakikat sevgisine ve saygısına aykırı bir düşünce, kişilere haksızlık etmekten çok daha önemlidir. Biri birkaç bireyi, diğeri bütün toplumu hatta insanlığı ilgilendirir.

Benzer noktaları şudur: Vicdanın manevî yönü de fikrî yönü de nefsle ilgilidir. Bir öfkeniz bir acınız bir yaranız vardır; bütün düşüncelerinizi ona göre temellendirirsiniz. Halbuki bundan vicdanınızın rahatsız olması gerekir; çeşitli nefsani tatmin duygularınıza rağmen.

Bir ahbabımız vardı. Bir işe pek bilmeden karıştı, mesleğinden oldu. Ondan sonra da tepki tavrıyla katıksız solcu oldu. Katıksız ama, yüzeysel, duygusal. Sol ve sosyalizm hakkında bilgisi sıfıra yakındı. Bana göre Batı'yı bilmeyen solu da bilmez ve Batı'yı bilmek oldukça zor bir iştir. Hegel'i Feuerbach'ı, Ricardo'yu, Sismondi'yi falan hiç duymamış ama Marx'ı iyi biliyor! Tut keli perçeminden. Bunun ayılması ancak vicdanî muhasebe ile olur. Diyecek ki: "Bir işe karıştık, zarar gördük. Şimdi ona göre kendimi sırf psikolojik tepki yüzünden yapılandırmaya kalkarsam, asıl kötülüğü kendime yapmaz mıyım?"

Bunu dedirtmek için çok uğraştım. Fark etsin kendi boşluğunu diye, bilmediklerini anlattım biraz da malumatfuruşluk ederek. Yani sarsmaya çalıştım. Ben böyle yaptıkça "sana yakıştıramıyorum" gibisinden bakıyordu ve haklıydı. Peki ama ben neresinden tutup çekecektim ortaya doğru? Çok zaman lazımdı, onu vicdanî-fikrî bir muhasebeye sevk edebilmek için. Yetmedi vakit. Birkaç seansta sonuç alamadım. İnsanlar alışkanlıklarından kolay kopamıyor.

Uzun yıllar sonra gördüm. Özalcı olmuş gibiydi. Solcu liberal gibi bir şey. Aslında bu alanlarda derinliği yoktu, ama çok iyi insandı. Baştan hazırlıksız yakalanmıştı, sonra da bir münasip köşe bulup delikanlı tavrını sürdürmek istiyordu; bazı şeylerden de anlar görünmenin keyfiyle. "İyi" dedim, "yine de iyi bir noktaya gelmiş." Belliydi ki vicdanî fikir muhasebesini ağır aksak da olsa yapmıştı. Sevindim.

Onun yaptığını çok kişi yapamadı. Bir gün yine soldan açtım. "Kapadım o defteri sayılır" dedi sevineceğimi bilerek. "İyi yapmışsın" dedim. Ve hiç ummadığım bir şey de söyledi: "Senin irşat nutukların vardı ya! Beni hem kızdırdı hem etkiledi. Bazen yumruk atar gibi vuruyordun, içerliyordum. Sonra beni sevdiğini hatırlayıp bunu çaresizlikten yaptığını düşünüyordum. Çok dalgalanmıştım. Başarılı oldun sayılır."

İzaha çalıştım, zamanın az olduğuyla ilgili meseleleri. "Bana güvendiğini bilmeseydim o nutukları çekmezdim, doğruluğuna inanmadığımı sana söyleyip şaşırtmaca yapmak gibi hilelere başvurmayacak adam olmadığıma güvendiğini biliyordum. Her şeyden önce sevgine güveniyordum. Yine de özür dilerim" dedim. Boynuma sarıldı. "Dalgalana dalgalana yaşayıp gideceğiz işte. Mutlaka görüşelim" dedi ve ayrıldık. Zaman zaman da görüştük sonraları. Yeteri kadar vicdanlı ve zeki bir insandı. İçinde ifadesiz kalmış ışıklar vardı.

... Çok tecrübelerim var böyle. Kendi çapımda vaktiyle soldakilerle de sağdakilerle de çok uğraştım. Diyebilirim ki vicdanı duygusallıkları çok iyi olmakla beraber, "vicdanî düşünce muhasebesi" açısından zayıftılar. Hiç, "acaba?" demiyorlardı. Tepkilerini tartmıyorlardı. Düşünce ve vicdan ilişkisi üzerinde durup akıllarını özgürleştirmiyorlar, olayların etkilerine tabi oluyorlardı.

Samimiyetsiz düşünceyi vicdan reddeder, tepkisel düşünceyi ise onarmaya çalışır. "Kalbinizle akledin"de buraya da işaret vardır.

Akıl ve vicdan ilişkisi, üzerinde az durulmuş bir konudur ama, hayatın akışı içinde çok yer tutan bir işleyişe sahiptir. Ve tabii, sevgiyi düşüncenin şartı (A.Gide) sayan telakki burada müstesna bir yere sahip. Akıl ve vicdan ilişkisi, kalb ile akletmenin şahdamarıdır. Vicdan susarsa iletişim kopar, akıl yine zekâ canbazına dönüşür nefsin elinde.

a.selim@zaman.com.tr
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Kime korkunç size mi yoksa bunu kabul etmek istemeyen zihninize mi? Kendinizi zihin-beden sayarsanız korkunç olabilir. Fakat zihin-benden ötesinde bu hiç bir anlam ifade etmez, bir etki yapmaz. Sadece olur.
Yaşam dediğimiz süreç ikilemleriyle, yanılgılarıyla, duygularıyla vs...var olmaya çalışan insan türünü zihin-beden döngüsüne mahkum etmiştir zaten.Nefes aldığımız sürece dünyevi bağımlılığımızdan arınmak/kurtulmak mümkün değildir.Ancak bu döngüyü dairesel olmak yerine spiral bir formda tahayyül edebiliriz.O zaman başladığımız noktaya geri dönmüş olmayız en azından.Zihnim ve ben ayrılamayız.İkisi de bitbirini üretiyor ve bedene muhtaç.Zihinsel bir arınma elbette harika olacaktır.Husserl de "paranteze alarak" düşünceyi, varlığı, tarihi...öznelliğimizden ayıklamaya soyunmuştu.Zihnime kabul ettirdiğim vakit bir şeyi, bu da onu yönlendirmedir.Sorun ben' in mi yoksa benim zihnimin mi temele alınması gerektiği...Bunu şimdilik cevaplayamıyorum.Belki de hiç bilemeyeceğim?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Yaşam dediğimiz süreç ikilemleriyle, yanılgılarıyla, duygularıyla vs...var olmaya çalışan insan türünü zihin-beden döngüsüne mahkum etmiştir zaten.Nefes aldığımız sürece dünyevi bağımlılığımızdan arınmak/kurtulmak mümkün değildir.Ancak bu döngüyü dairesel olmak yerine spiral bir formda tahayyül edebiliriz.O zaman başladığımız noktaya geri dönmüş olmayız en azından.Zihnim ve ben ayrılamayız.İkisi de bitbirini üretiyor ve bedene muhtaç.Zihinsel bir arınma elbette harika olacaktır.Husserl de "paranteze alarak" düşünceyi, varlığı, tarihi...öznelliğimizden ayıklamaya soyunmuştu.Zihnime kabul ettirdiğim vakit bir şeyi, bu da onu yönlendirmedir.Sorun ben' in mi yoksa benim zihnimin mi temele alınması gerektiği...Bunu şimdilik cevaplayamıyorum.Belki de hiç bilemeyeceğim?

Ölüm bu yüzden kötü bir şey değil. Olması gerekendir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Ölüm bu yüzden kötü bir şey değil. Olması gerekendir.
Çinlilerin çok eski tarihlerde yaşlılarını ölüme terk ettiklerini ve bunun bir gelenek (narayama) olarak yaşandığını konu alan bir film izlemiştim.Orada ölüm olması gereken bir şeydi tıpkı bir düğün töreni gibi...Hindistandaki kadınların ölü eşleriyle birlikte yakılmasını da bu bağlamda içim sızlamadan karşılamalıyım.töre cinayetlerini de..Bombaların öldürdüğü çocukları, fokların katliamını, kurban bayramlarında ehil olmayan ellerde işkenceyle öldürülen hayvanları, düşünceleri ya da etnik kökenlerinden dolayı yokedilen insanları da.. olması gereken vuku buluyor diye bir kamera duyarsızlığıyla nasıl izleriz bunca vahşeti?Niçin öldüğümüzü/öldürdüğümüzü/öldürüldüğümüzü sorgulamak da niçin yaşadığımızı sorgulamak kadar anlamlıdır.(olmalıdır)
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Çinlilerin çok eski tarihlerde yaşlılarını ölüme terk ettiklerini ve bunun bir gelenek (narayama) olarak yaşandığını konu alan bir film izlemiştim.Orada ölüm olması gereken bir şeydi tıpkı bir düğün töreni gibi...Hindistandaki kadınların ölü eşleriyle birlikte yakılmasını da bu bağlamda içim sızlamadan karşılamalıyım.töre cinayetlerini de..Bombaların öldürdüğü çocukları, fokların katliamını, kurban bayramlarında ehil olmayan ellerde işkenceyle öldürülen hayvanları, düşünceleri ya da etnik kökenlerinden dolayı yokedilen insanları da.. olması gereken vuku buluyor diye bir kamera duyarsızlığıyla nasıl izleriz bunca vahşeti?Niçin öldüğümüzü/öldürdüğümüzü/öldürüldüğümüzü sorgulamak da niçin yaşadığımızı sorgulamak kadar anlamlıdır.(olmalıdır)

Zihin ölmek istemez. Bu yüzden sorgular. Ölümden öte olanın zihninin ve bedeninin ölmesi sadece bir süreçtir ve bu onda hiç bir değişiklik yapmaz. Yaşadığını sanan fakat sadece yaşamı görmeyen insan, en büyük ilüzyonu yaşıyordur.
 

ayşenur

Üye
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2010
Mesajlar
236
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Madem söz ölüme geldi; o halde Güneşin Oğlu filminden alıntı yapmak istiyorum ve herkese bu filmi tavsiye ediyorum, çok iyi açıklıyor bence:

"Yaşlanmak gerçekten büyük mucize, ama ben artık ondan daha büyük bir mucizenin olduğunu biliyorum.O da ÖLMEK.Çünkü, hayat başlayan bir şey olduğu gibi biten de bir şey olmalı. Yaşadığınız en iyi seksi düşünün , yediğiniz en iyi yemeği , seyrettiğiniz en iyi maçı... Eğer bunlar hiç bitmeyip hala sürselerdi şuanda en iyi değil en sıkıcı olacaklardı. Hayat da böyle işte eğer bir nokta da bitmezse insanı canından bezdirebilir. İyiki ölüm var da hayatta her şeyi yerli yerine koyuyor. Nasıl diyorlar "yaşasın ölüm!!"."
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Korkunun ecele faydası yok."Ölmek değil benim korkum" diyor Hayyam."İyi yaşayamamak!"Bununla birlikte ölümü olması gerektiği (doğal ve gerekli) yere konumlandırdığımıza göre ,vicdan meselesine dönebiliriz.İnsanlar birbirlerini ve doğayı öldürüyorlar diye bağırıyorum.Hiç kimse duymuyor.Herkes kendi ölümünü süsleyip püsleyerek kabul edilir kılmaya çalışıyor..

[SIZE=3ak[/B] bir anlayış ile bir nevi, halet i ruhiyenin nefsi(ni) kınamasıdır
Doğru anladı isem, vicdan nefsi(mizi) kınamaktır diyorsunuz.Yani vicdan ancak kendisini rahatsız eden bir fiille nefse varlığını belli eden (fiil vuku bulduğunda tamamlanan, o vakte kadar durağan/eylemsiz kalan) "potansiyel" bir mekanizma.Testi kırıldıktan sonra tokat atmayı anımsattı bana...

Kanada, bu yıl da fok avına "evet" dedi.Anımstayım dedim...
 

cilek_yesili

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
9 Tem 2012
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Vicdan Neidr?

Vicdan diye kastettiğimiz nedir? Sizce bütün insanlar aynı vicdana mı sahiptir?
Değerlerin önceliği ne anlama gelir?
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Cevap: Vicdan Neidr?

Vicdan genel anlamda duygusal bir davranışın insanların olaylar karşısında gerçekleştirdikleri duruma göre iki türlü anlaşılır;birincisine vicdanlı,ikincisine vicdansız deriz.Hiç bir insanın herhangi bir olaya karşı tutumu bir olmayacağından herkesin aynı vicdana sahip olduğunu söylemek güçtür.Bu davranış biçimi kişiden kişiye göre değişebileceği gibi her toplumun değer yargıları içerisinde de farklılıklar gösterir.Bizim toplumumuzdan örnek gösterecek olursak,bir fabrika sahibinin işçilerini sebepsiz yere kapı önüne koyması bizce vicdansızlıktır.Patron gözüyle bakınca da kendince haklı sebepleri olabilir ama bu olay bizde amiyane bir tabirle vicdansızlık olarak adlandırılır.Yani vicdan sahibi bir insan olsa en azından önceden haber verir haklı nedenlerini ortaya koyar bu durumu değiştirmese de şık olan budur.Toplumun değer yargılarına gelince bizde patron kalleş işçi kardeş zihniyeti hakimdir.Patron gerçekten haklı bir gerekçesi bile olsa vicdansız deriz geçeriz.
Birde bu vicdan meselesinin sadece insan ile alakalı olmadığını bilmek gerekir diye düşünüyorum.Mesela bir hipopotamın bir ceylanı timsahın ağzından kurtardığını gördüm.Burada üç tane hayvan cinsi var ve hiçbir akrabalık bağları olmadığı halde timsah ceylanı yemeye çalışıyor hipopotamın buradaki davranışı gerçekten garip geliyor,bir ikinci örnekte ise bir dişi aslan bir dişi geyiği öldürüyor,yemeye başladığında ise geyiğin karnından doğmamış yavrusu çıkıyor bu durumda aslan,yemek şöyle dursun orada öylece günlerce kalıp açlıktan ölüyor.Hayvan hayvan iken böyle bir durum sergiliyor,bizim türümüz olan insan adını almış mahlukat neyapıyor.?Kendi canını kurtarma pahasına yavrusunu boğuyor,töre adına öz kızını kesiyor vesaire.İşte vicdan böyle birşey...
 

THOUGHTS

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 May 2012
Mesajlar
116
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Cevap: Vicdan Neidr?

Beyaz adam kalpten düşünmüyor(bir kızılderili)
Kalpten düşünmek nedir?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Cevap: Vicdan Neidr?

Vicdan, hem kendine hem de baskasina zarar vermeme bilisselligidir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst