Incir

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe.Net Arşiv kategorisinde Mühendis tarafından oluşturulan Incir başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,372 kez görüntülenmiş, 19 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe.Net Arşiv
Konu Başlığı Incir
Konbuyu başlatan Mühendis
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Nejdet Evren

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Birisi,
''Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır.''
demiş.(Çok bilmiş!)
Bu günlerde aylağım ya!
Tam zamanı aramanın.
Arayan bulurmuş ………..?
Buldum.

İncir.

''Sen başka bişi bulacaksın şimdi''
Kim o?
Kim söyledi.
SUS!
Başka!
……! ! ! ! ! !

Toprağı bol olsun.
Ulu ulu büyük ninem derdi;
''Sus demesini bileceksin''

Nasıl torunun ama.

Mesele büyük.
Çok büyük.
İncir bu...


Materyalist felsefenin özüne inerek
Evrim teorisine yansımasını diyalektik olarak
yorumlayacak kadar büyük.

Felsefi olarak.
Maddenin maddeye etkisini,
İletişimini,etkileşimini,sonuçlarını.

İşte
Diyalektik
İşte
İncir.

Sular seller gibi.
Aranmayın.

İnsan,
Erkek ve dişi.
Ana/ata erkil,
Feodal,
Kapitalist,
Kominist,


İncir,
Erkek ve dişi.
Toprağa bağımlı,
Feodal,


Bir de!
İnsan gibi halvet olamıyor.

Ossunnn,
Bu kadar kusur,
Kadı kızında bilem var.
Nolcek ki.
Hemicik incir bu,
Bulmuş kolayını,
Yüklemiş angaryayı,
başkasının sırtına,

Erkek ve dişi demiştik ya,
Evet,
Erkek incir ağacı
Dişi incir ağacı,
İkiside toprağa bağımlı,
Feodal,
Peki birbirleriyle nasıl halvet oluyorlar.

Sinek.

Evet evet mini minnacık bir sinek,
İncir sineği,
Aslı Halvet sineği,
Angaryacı.
Eh bide insancık.

Erkek incir meyvası içinde bulunan bu sinek
Dişi incir meyvası içine girerek …….

Peki insan neresinde bu halvet’in,
İçinde ve dışında desem,
İnsan,
Erkek incirin meyvasından (İlek)
Üç beş tanesini alarak dişi incir ağacının
Dallarına asar.
Böylece halvet olmasını sağlar.
Hem de defalarca,

İşte size
İncir.
İşte feodalizm.

Ancak,
Bunları izleyen
Kıskanç,
Kıskanç olduğu kadarda kötü,
Kötü olduğundan da kötü,
Kapitalizm,
Evet,
Kaçırır sineği,
Kötü emeller beslemektedir.
Ancak,
Baş verir sır vermez sineğimiz,
Mücadele karşısında çaresizdir kapitalizm.
Heyhatttt,
Kader ağlarını örmektedir.
Kapitalizm vahşi yüzünü göstermektedir.
Sinek üzerindeki emellerini gerçekleştiremese de,
Bulmuştur.sinekten çıkarılacak yağı,

Bulmuştur,sineğin halvetteki rolünü,
Çıkarmıştır porno endüstrisini..

İşte
Kapitalizm,
İşte İncir.

Şiirlere mal olmuştur
İncirin muhteşem direnişi,
Hele,
Nazım Hikmet’in destanlarındaki
O üçleme,
‘’üzümü, inciri, narı,’’

acaba gelmişmiydi
üstat bu yörelere,
Sanmıyorum,
Gelseydi görürdü mutlak,
Susamı da,cevizi de
Olurdu işte o zaman
Muhteşem beşli.

Yöre köy ve kentlerine.
Soğuk kış gecelerinden birinde,
Yolunuz düşerse,
Herhangi bir kapıyı çalın,
Göreceksiniz ki
Konukluğunuzun bir yerinde,
Sofrabezi,nihale ve üzerine

‘’İncir,
Yeni kavrulmuş ve dibekte döğülmüş susam,
Ayıklanmış ceviz,
Şıra
Nar suyu.’’

koyulmuş kocaman bir sini
önünüze gelecektir.

Oturursunuz sininin kıyısına,
İnciri alıp elinizle ikiye ayırırsınız
Sonra döğülmüş susama bandırır
Vee ayıklanmış bir iki adet cevizi
üstüne de koyar atarsınız ağzınıza,
Hissedersiniz,
Ayak parmaklarınız da
O muhteşem tadı.

Arkasından bir yudum
Şıra veya nar suyu
Arzunuza göre,

Muhabbet başlamıştır.

Birden fark edersiniz.
Hepiniz oturuyorsunuzdur.
Zengini fakiri
Bilgilisi,bilgisizi.
Yan yana
Kimse kimseden yüksekte,alçakta değil
Etrafına dizilmissinizdir.
Kim baş,
Kim son
belli değil

İşte,
Sınıfsız toplum
İşte kominizm
İşte incir.

Muhabbetim bir incir çekirdeğini doldurmasa da,
Tüm yaşantınızın incir tadında olmasını dilerim efendim.
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
mühendis sitemize hoşgeldin.. gerçekten çok muhteşem bir giriş yapmışsın.. zevkle okudum.. sağol:)
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
İncir çekirdeğini bile doldurmayan bu muhabbetin üzerine
bol köpüklü, yandan çarklı bir kahve ne iyi gider değil mi?

Kahve……

Birisi demiş ki ?
“Şeytan gibi kara, cehennem kadar sıcak, melek gibi saf, aşk kadar tatlı”
Desin.. , hiç mahzuru da yok hani !
Benim için ise ; her derde deva..


Bu günlerde aylağım ya!


Aylaklık !
Aklıma, V. Mayakovski’nin dizeleri düştü.

Fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...

Malumunuz ; ehl-i keyf'in adabı, Kerahat Vakti demlenmesidir. Tekaüte ayrılmış Maarif- ilm-ü fen alarak mühendis-mektebi bitirmiş, yek bir arz-ı ilim mütekaidi olarak tekaütlüğüm esnasında semsi-nur un hicret ettiği kerahat vakitlerinde , kerameti-farikası kendinden menkul çeşmi-bülbül ile halvet olmuş rakı-i buzun , ilim ile avdet-i sualine nail olmaktayım.
Efendim; Albert Einstein, okka ile nurların darpının şemşi-nura müsavi olduğunu ve dört boyutlu evrene ait çekim mantığını, ayrıca zaman için düzenlenmiş bağlılık (izafiyet) nazariyesi ortalığa saçarak üleşim için vuruşmalara hasıl eylemiştir.
Kuantum mekaniği ; dehliz metodunda , Schrödinger Denklemi’ni kullanarak, Belirsizlik İlkesinde Spin attırıp Kuantum Sıçramasını gerçekleştirmiş ve Einstein’in, iki mekanda; müsait zamanda vasıl olan hadisede nur-un süratinde yek bir sinyalle bağlanmasıyla akl-ı şuuru maveraya götürdüğünü tecrübe-i zanaat eyleyerek zamanda seyahatnameyi mümkün kıldığının ispat-ı ayanıdır.
Bu nazari-e ispata göre; bahsi konu edilen kerahat vakitlerinde, kerameti-farikası kendinden menkul çeşmi-bülbül ile halvet olmuş rakı-i buz Mühendis-i amele mütekaidi olan ben- i ademin aylaklıkla meşguliyeti zaman seyahatine vasıl eyledi.

“Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak..”

Üstad Ahmet Haşim’in söylediği gibi, hepimiz bu merdivene çıkıyoruz.

Basamakları çıktıkça görüş alanımız artıyor , nefesimiz azalıyor.
Yorulsak da, daralsak da bu merdivenin en üst basamağına çıkıncaya kadar yükselişimize devam edeceğiz.
Yükselirken güneş rengi anılarımızın (ben’in) ağırlığı altında, halin acizliğinden soluklanacağız belki de.

Soluklanma!
Aylaklıktır kimi zaman.
Aylaklık zamanları.
Masal gibi.
İstençlerin gerçekleştiği düşler.

Yalnızlıktır istenen ,
Farkındalıktır.

Farkında olmak?
Farklı mıyım ?
Belki!
Belki de değil.
Sadece farkındayım, farklılıkların!
Farkında olmam, farklı olduğumu çağrıştırıyor.
Farkındayım.


Duyguları dinlendirebilmek, hayatı rölantiye alabilmek.
Bugünlerde çoğu insanda olduğu gibi,
bende eskiye yoğun bir özlem duyuyorum…
Her şey hızla değişiyor…
Yetişebiliyor muyum?
Bilmiyorum.
Ama bildiğim,eski yüzümün üzerine yeni yüzler kapladığım.
Her yeni yüzle yabancılaşıyorum.
Yabancılaşmak?
Sanırım iyi.
Hem de çok iyi.
Her yeni yüz, güzelliktir,gelecektir..
Eskiye özlem duymak,eski yüzleri aramak mı ?
Kaybettiğim yüzler onlar.
Hükümsüz!
Hükümsüz ama güzel yüzler.
Benim olan yüzler.
Nerde arıyorum mutluluğu?
Bilemiyorum !
Bir bilsem….
Bu bir çığlık !
Duyulmalı mı ?
Ah onu da bir bilsem ?
İşte o zaman yeni bir ‘biz’ doğacak belki de çöken ‘biz’ den.

Kahveniz.
Gelmedi mi?
Hayret !
Kahveciye borcumda yok .
Neden acaba?
Bilenler bilmeyenlere anlatsın desem.
Yırttım mı ?
Yırtamadım mı?
Üstünüze afiyet….
Yine geldiler.
Hiç gitmiyorlar ki…………


Kahveniz nasıl olsun efendim ?
Hala mı gelmedi !
Bide kırk yıl hatırı var derler!

Anladım,kaçış yok.
Yok olmasına da!
Şööle …,,,
Sevgi ateşine sürülmüş , gönül cezvesinde yapılmış köpüklü bir kahve…
Kabulümdür, duyrula.
Ustaların eli tutulmazmış .

Bineân-aleyh teveccühlerinizin devamı recası ile arz-ı hürmet eylerim efendim.

Muhendis-i ameliye
Mehmet-ül Serdar Efendi .
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
her şeyin değeişebilir olduğunun farkında olmak değişebilirliğin nasılını kapsamalıdır. bu durum değişim zincirinin çözümlenmesi ile olanaklıdır. olgunun değişmesi değil, nasıl değiştiğidir önemli olan. sevgili Mühendis, "incir", "kahve" den sonra ne geliyor bakalım? söz sende...
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
"Gönül ne kahve ister ne kahve-hane, gönül muhabbet/sohbet ister kahve bahane"

sözünü çok severim.
Desem de inanmayın!
Ah şimdi ,yanında bir de ‘O’ olsa amma da giderdi , ama …
İşte o ama’lar yok mu?

Sevgili Necdet ,
Senin öğreten sorularına ama’ olmaksızın ;

"Gönül ne kahve ister ne kahve-hane, gönül muhabbet/sohbet ister kahve bahane"


diyerek bir üsta’da danışarak cevaplayabileceğim.
Affına sığınarak.

Maskını/peçesini yüzünden çekmek ister insanın ve bakışlarındaki varsa derinliği, yoksa çelişkilerini görmek ister. Sorgular olan ve olması gerekeni, yetmezliği değil, çabasızlığı/emek harcanmamasını mahkum eder.

2/YÜRÜ

Sefaletin eşiğine oturup
Kör olmuş insan;
Ne bakarken görebilmekte
Ne de gördüğünü çözebilmekte,
Şans kuyusuna bir taş atıp
Ölesiye gelecek sesi beklemekte;
Kuyular da kördür insan gibi

Yeniden yaratmak için kendini
Şansa yer yoktur;
Oturan, sefil
Yürüyen, derviştir!

‘YANSIMALARIN AĞIRLIĞI ‘
Nejdet Evren
Aralık 2010, Batı

Sanırım sözü bana bırkmıştın .

Sazı aldım ..
Kimselere bırakmam …….
Ulu ulu büyük ninem derdi..
……

Sahi ne derdi?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Sız-ı-layan sanki onun değil
Benim diz-e-lerimdi
Sözcüklerin yetmezliğinde,
Oysa ki o,
Karşımda ve
Dim-dik duruyordu
Senin ninen
Onun ninesi
Benim ninem
Ve Ulu-Çınar gibi
Kök salmış derinliklere.

Kim der ki
Bir incir çekirdeği kadar etmez dünya
Ya da onun gözünde sonsuz evren
Özlem duyduysam üstad derindeki sohbetlerine
Varsın olsun kahveden bir çekirdek bahane.

Ne mi derdi?
-çok, evvel-zaman, öncelerde
yeşilin tüm tonlarını bağrında taşıyıp
gök-ana’yı kucaklayan
bört-ü-böceğin, kuşların-kelebeklerin,
yabanıl denilen ne varsa hepsinin
yaşadığı bir orman var-mış;
var-mış ki kıyısına
gün-selinin içinde raks ettiği görsellikle davetkar
açık kapıdan girmiş içeri;
önce ürpermiş,
serin bir yel dokunmuş suratına
dokundukça koklamış
kokladıkça açılmış
açıldıkça yürümüş,
çalı-çırpıdan dikene
daldan-köklere kadar
ağaçlar
üzerinde ne varsa
sıyırarak bir-bir çıkartmışlar,
ins-cins-in hüküm süremediği
su-ana’ya vardığında
tüm rütbelerinden arınmış bir şekilde
bırakmış kendini onun ılık koynuna;
ne şiddetin, ne iktidarın, ne ihtirasın ne de açlığın
hüküm süremediği su-ana’nın koynunda
ansızın kendini yabanıl duyumsamış,
bu, ikinci ürpermesi imiş,
gel-zaman, git-zaman, az-zaman, çok-zaman
böylece dinlenmiş,
________dinlemiş,
_________özümsemiş,
bir kıyıda bulmuş kendini,
ağaçların arasında
patika bir yol görünüyormuş
yalın-ayak yürümüş,
bir zaman sonra
genişçe bir alanda
kıpırdayan canlılar görmüş,
o kadar uzakmışlar ki
karınca gibi görünüyorlarmış,
yaklaşmış, yakınlaşmış
gün-selinin
ay-selinin
yıldız-selinin
aydınlattığı bu yerde
insanları görmüş,
ins-cins-in hüküm sürmediği
orman gibi kardeşçesine sarmaş dolaş
ağaç gibi özgür (*)
üçüncü kez ürpermiş!...

ve eğilerek kulağıma şunu fısıldadığını anımsıyorum
-kim olursan ol, ne olursan ol önce arınmalısın...

sevgili kardeşim,
ninemiz seni de çok seviyordu; tüm çocuklarını sevdiği gibi; bunca yıl geçti aradan, hatırlatır mısın senin kulağına fısıldadığı şey neydi?

(*)”Yasamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim” Nazım Hikmet’


[FONT=&quot]anısına saygı ile bir selem vermek istedim.[/FONT]
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Sizin bu güzelliklerinize çok şeyler söylemek istiyorum ama,
İki kelimeyi yan yana dahi getiremeyen ve hatta okuduğu mısranın sonuna geldiğinde
başını unutan şiir özürlü biri olarak sadece ve sadece
kısa, net ve gerçek bir tek kelime söyleyebilirim.
Sanırım bu çokluğu özetleyecektir.

CANSIN
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
senin güzel dizlerinden sonra lafımı olur can!

CANSIN!

.../
şunu da söyleyeyim,
bitmeyen şiirlerimden birine de sen imza attın dost; adını ise NİNELERİMİZ/NENELERİMİZ koydum. kabul buyurursan eğer...
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Kabul ne demek, büyük bir heyecan ve onurla başım üstüne.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
ninelerimiz/nenelerimiz,
bilge ve cesur kişilerdiler;
onlar ne sözlerini esirgediler
ne de eylemlerini;
yeri geldi sustular
yeri geldi ayağa kalktılar;
onlar
aşımızı, ekmeğimizi
sofralarımızda paylaşandılar (*)

...
(*)Ahmed Arif'e tersinden bir gönderme yaptım

Arif ne demişti
"onlar engerekler
onlar çıyanlardır,
onlar
aşımıza , ekmeğimize
göz koyanlardır
tanı bunları
tanı da büyü"

...
ninelerimiz onlardan değildi; onlar diğer onlardandılar....

sevgilerimle can...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ve gök-ana’nın
Mavi sofrasında oturmuş
Yer-yüzü-cenneti’nin
Kıt-kaynaklarını
Sakınarak
Özenerek
Saygı ile
Üleşmekteydiler;
Sanırsın et-kemik
Çalı gibiydiler
Dokunsan düşecek gibiydiler
Rüzgarın alıp götüreceği kadar hafif
Ve kaygısızdılar;
Fırtınaların koynunda büyümüş
Zemheride kar yudumlamıştılar
Amma ve lakin
Teslim olmamıştılar...

Bir gün nenem
Dedi ki bana
“oğul sen çok yaşa,
ve şunu asla unutma;
-ne ben, ne öncekiler
ne de sen ve sonrakiler
bir sonrasında olana
yer açmadıkça
ne ben, ne sen, ne de sonraki
yaşamış sayılmaz;
ben öldüm desem

geriye benden kalan
sen olmadıktan sonra
ölmek ne ki?
Şunu bil,
Ölmek için
Yaşatmasını bilmelisin”

Ozan diyor ki
“yaşamak ağrısı asıldı boynuma” (*)
demek ki,
yaşamak ölmekten zor
sen kolayını seçmediğine göre
bana düşen zor olanı;
öyle ise,
nine/nene
sen de şunu bilmelisin ki,
arındığın ütopya denizinde
çoğaldığın insan selinde
özgür kaldığın zaman-dilimlerinde
soluklanabileceğim
ve
üşümeyeceğim....

___
(*)Nevzat Çelik, Şafak Türküsü
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
NENELERİMİZ/NİNELERİMİZ–5


Kaç yıllar yaşamıştı
Yaşamış mıydı bilinmez
Kırış-kırış elleri, yanakları
Ve kardan beyaz saçları
Ararat gidi dik
Senin nenen
Onun nenesi
Benim nenem
Saçlarıma dokunduğunda
Çağlar geçerdi yüreğimden
O an
Tarih canlanır
Şah kalkardı
Sevgisi akardı
Yumardım gözlerimi
Filozof ne demiş
“insanın ilk aleti elleridir”
Kutsal bir toprak gibi çatlayan
Her çatlağında tohumlar barındıran
Yaratan, yapıp-yakıştıran
Kalem tutmadan
Dil ile yazan
Ninemiz
Bana değil
Sana demişti
“büyü
Mühendis ol”
Hatırlar mısın bilmem
Ve lakin
Şimdi
Aramızda dolaşıyor

6 Temmuz 2011, Batı
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
[FONT=&quot]“büyü
[FONT=&quot]Mühendis ol”[/FONT]
[FONT=&quot]Hatırlar mısın bilmem[/FONT]
[FONT=&quot]Ve lakin[/FONT]
[FONT=&quot]Şimdi [/FONT]
[FONT=&quot]Aramızda dolaşıyor[/FONT]
[/FONT]

[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Çocukluğum…….[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]‘’Benim oğlum demirci,kömürcü olmayacak, mühendis olacak ‘’[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Bu sözler ulu ulu büyük nineme aitti.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Özellikle Pazar günleri söylerdi.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Erkek çocuğu yoktu.[/FONT]
[FONT=&quot]Sadece Yedi kız evlat.[/FONT]
[FONT=&quot]İlk erkek torun benim.Ayrıcalıklıydım.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Babam, demirci-tornacı idi.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Her Pazar evimizin bahçesinde kaynatmalar kurulur,babamın dükkanda giydiği paslı/yağlı/karalı iş elbiseleri yıkanırdı.[/FONT]
[FONT=&quot]Hem de ne yıkama….[/FONT]
[FONT=&quot]Küllü sularla kazana koyulur içine arap sabunu birazcık kostik vs ve elbiseler atılır saatlerce kaynatılırdı.[/FONT]
[FONT=&quot]Sonra kazandan çıkarılır küllü suyla elde çitilenerek yıkanırdı.[/FONT]
[FONT=&quot]Eğer kirler çıkmamış sa tekrar kaynatılır tekrar elde yıkanırdı.[/FONT]
[FONT=&quot]Bu işlem tertemiz olana kadar sürerdi.[/FONT]
[FONT=&quot]Çok çok zahmetliydi.[/FONT]
[FONT=&quot]Ne bugünkü gibi çamaşır makınası nede deterjan vs vardı.[/FONT]
[FONT=&quot]Yılgınlık……[/FONT]
[FONT=&quot]Sanırım bu yılgınlıktan ötürü söylüyordu.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Yetmişli yılların başları..[/FONT]
[FONT=&quot]Sanat enstitüsü torna-tesviye bölümü.[/FONT]
[FONT=&quot]Baba mesleği……[/FONT]
[FONT=&quot]Sonra……[/FONT]
[FONT=&quot]Yarı heykeltıraşlık ….[/FONT]
[FONT=&quot]Sonrası…..[/FONT]
[FONT=&quot]Maden Mühendisliği.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Seksenli yılların başı.[/FONT]
[FONT=&quot]Yeraltında kömür madenciliği….[/FONT]
[FONT=&quot]Uzun yıllar…[/FONT]
[FONT=&quot]Seksenlerin sonu.[/FONT]
[FONT=&quot]Ulu ulu büyük ninemin yanındayım.Yeni evli olarak.[/FONT]
[FONT=&quot]Muhabbet……[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Eşime benim çocukluğumda yaptığım yaramazlıkları anlatıyor.[/FONT]
[FONT=&quot]Birden beni göstererek ,muzipçe;[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Çocukluğunda yaramazlıklarından az mı çektim bunun ben demirci-kömürcü olmasın, mühendis olsun derken[/FONT]
[FONT=&quot]hem demirci hem de kömürcü oldu teres dedi.[/FONT]
[FONT=&quot]Aldı mı beni bir kahkaha…[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Haklısın Necdet’cim..[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Bir gün nenem
[FONT=&quot]Dedi ki bana[/FONT]
[/FONT]
[FONT=&quot]“oğul sen çok yaşa,
[/FONT]
[FONT=&quot]ve şunu asla unutma;
[/FONT]
[FONT=&quot]-ne ben, ne öncekiler
[/FONT]
[FONT=&quot]ne de sen ve sonrakiler
[/FONT]
[FONT=&quot]bir sonrasında olana
[/FONT]
[FONT=&quot]yer açmadıkça
[/FONT]
[FONT=&quot]ne ben, ne sen, ne de sonraki
[/FONT]
[FONT=&quot]yaşamış sayılmaz;
ben öldüm desem
[/FONT]
[FONT=&quot]geriye benden kalan
[/FONT]
[FONT=&quot]sen olmadıktan sonra
[/FONT]
[FONT=&quot]ölmek ne ki?
[/FONT]
[FONT=&quot]Şunu bil,
[/FONT]
[FONT=&quot]Ölmek için
[/FONT]
[FONT=&quot]Yaşatmasını bilmelisin”
[/FONT]

[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]harika insanlar….[/FONT] [FONT=&quot]Anadolu’nun tüm yaşanmışlıkları..[/FONT]
[FONT=&quot]Bunun üzerine inşa ettikleri yaşamları,[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]anlamlandırdıkları.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]‘’hem demirci hem de kömürcü oldu teres’’[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Hatırlattığın için çok teşekkür edrerim.
[/FONT]
[FONT=&quot]CAN'sın.
[/FONT]
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
NENELERİMİZ-6

Aynı döşeğe
Baş koymuştuk
Üstümüzde yıldızlar uçuşurken
Ne kıtlık , ne kıran
Ne de soğuk işlemezdi aramızdan
Yok-luğu paylaşmanın
Bir zenginlik olduğunu
Babam fısıldamıştı
O da nenemin oğlu ya
Nenemden öğrenmiş olmalı

Ulu-ulu çınarların
Gölgesinde uyumuştuk
Parmakları dal gibi
Geçmişti saçlarımızdan
Ne huzurluyduk

Kazanlarımız vardı
Kalaycıların parlattığı
Ateşin sıcağında
El-kıvraklığı ile
İşlenen kalay
Göz-kamaştırıyordu
Usulca izliyorduk

Biz çocuktuk
Ne çocuk olduk
Ne büyüdük

“sır gibi
Saklar siyatiğini”(*)
Nenem
Anam
Bacım
“bir can daha
Çoğal”mak için(*)
Göğsünde saklar beni
Korumak için
Hayından, çiyandan
Büyüdükçe tanırım
Anlar ve görürüm
Engereğin dilini
Kervan geçmez ıssızlıklarda
Kar-boranda berfin-im
Taş dibeklerde
Öğütülen daneyim
“varamaz elim” nineciğim(*)
Dokunmaz dilim!...

29 Temmuz 2001. Batı

(*) Ahmed Arif
Ansısına saygı ile..

Sevgili Mühendis,
Babandan söz ederken sen de beni çocukluğuma götürdün, emekçi insanın altın terine, kasketine ve kösteğine gittim. Senle farklı yer ve zamanda olsak da çocuk iken aynı yastığa baş koyduğumuzu düşledim. Kardeş paylaşımında bir sofraya oturmak gibi...

CAN’sın
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ninem bana dedi ki;
"unutma"
neyi dedim,
"ürperen bedenleri"
o da nedir dedim
"düşün dedi"

düşünüyorum
ya sen?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
can dost,

biliyorum düşündüğünü,
düşünüp de söylemediğini,
sofralarda emeğin-ak-teri
ninemizin kollarımıza taktığı
ve hiç çıkarmadığımız altın-bileziği..
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
"Bir Saklı Bahçe" diye bölüm açmış Richard Dawkins, incir için...bu bölümü okurken can seni anımsadım. Ve "incir" içindeki "saklı bahçe"nin güzelliğini gördüm. "Olasılıksızlık Dağına Tırmanmak" sabır/ön-görü/anlama/yorumlama istiyordu...sevgilerimle...
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Haklısın üstat;

İncir" içindeki "saklı bahçe"nin güzelliğini görmek için , "Olasılıksızlık Dağının Doruğuna Tırmanmak" sabır/ön-görü/anlama/yorumlama istiyordu.
Özellikle o doruğa ulaşabilmek/ keşfetmek/sabır/ön-görü/anlama/yorumlama-nın/nin vereceği hazzın incirin tadında saklı olduğunu ulu ulu büyük ninem söylemişti.

Kel alaka?
Ulu ulu büyük ninem ve evrim?

Evet alaka. hem de ne alaka.

Olasılıksızlık Dağının Doruğundaki o saklı bahçeyi ,
Anadolu’nun tüm yaşanmışlıklarıyla ,bunun üzerine inşa ettikleri yaşamlarıyla , anlamlandırdıklarıyla daha üst zirvelere taşıdıklarını Richard Dawkins öğrenebilseydi nasıl da şaşırırdı.
Çok mu iddialı oldu?
Hayır.
Aksine gerçekçi ve basit.
Nasıl mı ?

Efenim, şöyleki..

Hani ilek sineği diyoruz ya..Halvetin baş kahramanına..
Yaban arısı..
Küçücük,minnacık.Yakarca büyüklüğünde.

Ya erkek incirin saklı bahçesine ne demeli!
İlek.
Ne güzel anlamlandırmışız.

İncir bu...
Çok kıskançtır.
Çok da namuslu.

Öyle ki halvet için sadece ve sadece kendi türüne ait sineği kabul eder.
Diğer türlere yüz bile vermez.

Bilir misiniz? İncirin yaprağını koparırsanız beyaz bir sıvı akmaya başlar.
Teninize değerse kızartır,kaşıntı yapar.

Analarımız,ninelerimiz buna incirin sütü derler ve bununla yoğurt çalarlar(mayalarlar).
O kadar lezzetli olur ki şaşarsınız.
Akrep sokmalarına karşı amonyak yerine de kullanılır.
Aslında o süt asalaklara ve parazitlere karşı incirin geliştirdiği bir savunmadır.

Yaprakları da çok sert ve kenarları çok keskindir.Dalları da o kadar gevrektir ki bilek kalınlığındaki dalı bile küçük bir çocuğun ağırlığını çekemez kırılır.
İncir ağacına çıkılmaz.Hele kısa kollu gömlek,tişört vs ile incir toplanmaz,kollarınızı keser,çizer ve kaşıntı yapar.

Kendini böyle savunur.

Eylülden itibaren;
Ninelerimiz,analarımız,bacılarımız,kuşluk vakti kalkarlar incire gitmek için. Nasırlı hassas elleriyle kurumaya başlayan incirleri yaprakların arasından narin bir şekilde toplarlar.Türkülerle,şarkılarla,
Küçükler ise yere dökülen incirleri toplar.

Eve dönerler sırtlarında incir küfeleriyle.
Kahvaltı vaktidir.Hazırlanır ve erkekler teşrif buyururlar……
Kahvaltı biter.Birde üstüne köpüklü kahve.
Erkek mutludur.Evin ırgatı iş görmüştür.

Bu erkek Olasılıksızlık Dağının Doruğundaki saklı bahçenin neresindedir acep?
Şimdilik bu soruyu burada bırakalım.

Irgatın işi bitmemiştir daha..Toplanan incirler sergiye serilir kuruması için.
Sergi içİndeki kuruyan incirler toplanır.Kurulan kazanlardaki sıcak suyun içine bandırılma zamanıdır.Bandırılan incirler tekrar ayrı bir sergiye serilir.Buradan da iyice kurumuş olan bandırılmış incirler toplanarak boylarına göre tasnif edilir.
Sergi işi bitmemiştir.Akşama doğru serginin üzeri naylon/branda ile örtülür ki sabah çiği zarar vermesin.
Sonra ev işleri vs.
Ertesi sabah kuşluk vakti tekrar incire.Dönüş,sergi vs ..
Ta ki incir bitene dek.

Gelelim sorumuza,erkeğimize.
Soğan cücüğüne.

Satıverir onu tüccara,Tariş’e.
Paralıdır artık.Kahvede bile oturuşu farklıdır.
Tek sandalye yetmez olmuştur artık.
Bir kolu bir sandalyede bir bacağı diğer sandalyede.
Sigarası bile değişmiştir.
Artık sınıfı yükselmiştir.
Ağa olmuştur.
Oturduğu sandalyede yetmemektedir.
Koltuğa! yükselmiştir,kendince!
Sanırsınız ki sınıfsal ! bir evrim geçirmektedir.

Olasılıksızlık Dağının Doruğundaki saklı bahçenin içinden yeni doruklara
tırmanın dayanılmaz hafifliğiyle sizleri baş başa bırakmadan sormak isterim .

Nasıl bir sandalyeniz olmasını istersiniz?

Oturak?
Tabure?
Tahta sandalye?(demir,plastik)
Koltuk? (Deri kaplama)

Tırmanmaya devam edelim mi?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
tırmanmayı sürdürelim; güzel söyleminle ve bir kahve demleyelim,

emeğine sağlık dost; ulu-ulu-nenemizle katılmama izin var mı?

NİNELERİMİZ/NENELERİMİZ-14

Tembel bulutları
Üzerime örterek
Gün göğe çıkmıştı,
Göz-kapaklarım ağır-mı-ağır
Eller-ayaklar uyuşuk
Nenem etrafımda dolanıyordu;
Duyumsuyordum soluk alışlarını
Kim bilir
Belki de ömründe
Gün-doğumundan sonra hiç uyanmamış
Ve üstelik
Zinde-mi-zinde
Bana söyleniyor bir yandan
“uyan artık!”
-ne var uyusam diye düşünüyorum
hiç kalkasım gelmiyor
o, söyleniyor öbür yandan
“gün adam üstüne doğarsa
o adamdan hayır gelmez”miş...
biliyorum
sözün yetmediği yerde
eylemin diliyle konuşacak,
şöyle bir dönüyorum yatağımda
tık,tık,tık
yanıma kadar geliyor
ve dürtmeye başlıyor beni,
-nene diyorum
“oğul, uyan artık” diyor
-birazdan kalkarım diyorum
“öyle olsun” diyor
ve çıkıp gidiyor
düşünüyorum da;
gün-batımlarının kızıllığını
alev gibi yakan güneş
gün-be-gün doğarken
her saçın telinde
ninem gibi aydınlık yüzlü oluyorsa
onun sesine kulak vermeliyim...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Mühendis,

başka bir yazında bana Nazım'ın dizelerini anımsattın. sağolasın. ne diyor ozan

"Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş
Aydın elinde Karaburunda.
Bedreddinin kelâmını söylemiş
köylünün huzurunda. "

.../

"ballı incirleri hep beraber yiyebilmek" için
ninen/nenelerimiz sana ne demişti;

"evlat uslu çocuk ol" demişti
ve sen bir şeyin farkındaydın çocuksu ruhunla;
büyüdüğünde de uslu ol dememişti ki?!

ve şimdi büyük halini görse
şunu söylerdi;
"ha şöyle
kabına sığdıramadım yüreğini
bu halini daha çok sevdim senin"

dostça...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst