Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde burakender tarafından oluşturulan Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 137,288 kez görüntülenmiş, 1,062 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Tanrının varlığı veya yokluğu hakkında somut kanıtlar
Konbuyu başlatan burakender
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Ruairi

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
"Siz bilimi istediginiz kadar reddedin, asil bilim sizi reddedmektedir."

Bilimi reddetttiğimi söylüyorsunuz, reddettiğim bir bilimsel içerik yoktur. Aksine, başka birisi ile pek yapabildiğinizi göremediğim hali ile, Lensk'inin deneyleri üzerine konuşuyoruz farkındaysanız. Bilimsel karşılıklar veriyorum size, yine aynı şahsın araştırmalarından linkler veriyorum. Bu bilgileri reddetmiyor, sadece çarpıtıldıklarını söylüyorum.

Adaptasyon ve mutasyonu üç madde halinde yazmışsınız.

1. Mutasyon, DNA'da rastgele degisiklikler ile gen havuzunda cesitliligi saglar
*Lenski'nin deneyinde goruldugu uzere mutasyon sonucu bakteride sitrat ve glukoz sindirebilen mekanizmalar gelismistir, kendiside linkini verdiginiz sayfasinda bunu anlatiyor zaten

Bu deneyde DNA'da rastgele değişiklik oluşmaz. Rastgele değişikliklerin oluştuğu deneyler başkadır. Sorunsuz çevresinde sorunsuz işleyen sistem eğer sorunlu bir çevreye alınırsa, sistem yeni çevre şartlarına uyum sağlayabilmek adına, DNA'sında asla rastgele değil, DNA'nın karşılaşılan sorun ile ilgili bölgesinde (sindirim sorunu ise örnek, DNA'nın sindirimi ilgilendiren bölgesinde) değişim "oluşturabilir". Oluşturmaya da bilir, ama rastgele bir bölgede olmadığını biliyoruz bu değişimlerin. Bu değişimler sonucunda ortaya çıkan bakterilerin hepsine varyantlar denir.

2. Bu cesitlilik icerisinden ortam sartlarina gore en uygunu dogal secilim ile secilir
*Lenski'nin deneyinde goruldugu gibi degisik evrim patikalari ayni anda ayni ortamda dogal secilim savasi veriyorlar, sitrat'in karsisinda glukoz var.

Doğal seçim burada insan elidir, insan eli fiziksel olarak ortama en çok uyum sağlayanları seçer ve ayrı bir ortama ayırır, doğal seçim değil, insan seçimidir bu. "Bunlar sitrat sindirdi, ayırın" mantığıdır. Burada insan elini doğal seçim olarak aktarıyorsunuz, elbette Lenski'de öyle yapıyor, kendi eliyle ayırdığı sitrat sindiren bakterilere seçilmişler diyor. Doğanın uyguladığı doğal seçim ile aynı eksene oturtmaya çalışıyorsunuz anlıyorum ama doğa bu seçimi insan gibi yapmıyor. Yani; "Ah işte evrilen bakteriler elde ettim, hemen ayrı kaba almalıyım" gibi olmuyor doğada bu işler. O bakteriler sitrat sindirme yeteneğini kazansalar dahi, "gerçek doğal seçim" onları tarih sayfasından silmeyi seçebiliyor.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
3. Bu sekilde canli ortama adapte olur. Buna da adaptasyon denir.

Bunu eklemeyi unutmuşum, eklemesem de olurdu hoş. Bir bilgi değil üçüncü adım. Her şeyden sorumlu olan asıl iş gören mekanizma olan adapte olabilen mekanizmanın varlığı, varyantların ortaya çıkışında hiç iş görmüyor söylediğinize göre. Fakat mutasyonlar ile değişimler oluyor bitiyor, sistem çevreye uyum sağlıyor, böylece bu sürecin adı adaptasyon oluyor yani?

Adaptif özellik, en basit canlıdan en karışık canlıya kadar yaşayan her bir varlığı kapsar. Mutasyon, "adaptif özelliğin mevcut olması sonucu olarak" varyantları doğurur fakat mutasyon yolu ile ortaya çıkan bu varyantlar sağlıklı değildir. Yine adaptif özelliği sonucu sistemin, sayısız hayatta kalamayan varyant arasından işler halde olan bir sistemi çıkarmayı başarır adaptasyon. Hayatta kalamayıp ölenler mutant, yaşamaya devam edenler adapt olurlar. Mutasyon ölüme, adaptasyon yaşama taşır sistemi.

Adaptif özelliğinin bulunması nedeniyle, kendi DNA'sını değiştirebilen bir yapıya; mutasyona uğramıştır diyebilirsiniz elbette. Ama gerçekte oluşan; sistemin adapte olabilmesini sağlayan adaptasyon yeteneği bulunduğu için sonucun ortaya çıkmasıdır. Başarısız uyum sağlama denemeleridir mutantlar. Başarısız bakın, başarılı değil. Başarılı olan mutant değil, adapttır. Mutasyon başarısızdır ve bu başarısız denemeleri "adaptasyon mevcut ve zorunlu olduğu için" yapar.

Laboratuvarda çok çeşitli mutasyonlar oluşturulabilir, ki bu mutasyonların doğada örneği yoktur. Mutasyon, mutant ortaya çıkana kadarki süreçtir. Mutant, sağlıklı sistem değildir. Adaptif sistem birçok deneme ile mutantlar üretir, buna karşı çıkmıyorum, ama hepsi başarısız olur. Sonunda yine adaptif sistem, başarılı olan bir adapt üretir. Bu mutant değil, adapttır.

Nasıl anlatayım bunu size? Şöyle deneyeyim; siz bir lise öğrencisi olun ve çalışıp geçmeniz gereken derslerinizin bulunduğunu hayal edin. Bu derslere doğru düzgün çalışmazsanız, kopya çekmediğiniz takdirde, sınavlardan geçemeyeceğiniz aşikardır. Sınav günü gelir, sınav verilir, not açıklanır, farzedelim ki yüz üzerinden on alırsınız. Bu "on" bir nottur, ama geçmeniz için gerekli not değildir. Dolayısıyla siz bunu "başarı" olarak sınıflamazsınız (mutant) Aynı dersin sınavına daha çok çalışıp girersiniz, bu sefer doksan alırsınız örneğin. Bu yine bir nottur ama bu sefer geçmenizi sağlayan nottur (adapt) Bunu başarı olarak sınıflarsınız, bu geçmenizi sağlayan nottur. İkisini de aynı kefeye koyalım dersek doğru eder miyiz? Etmeyiz, yirmi puan ile doksan puan aynı şey değildir. İkisi de nottur ama. Buradaki genel anlatımı umarım anlarsınız, yirmi puan mutant, doksan puan adapttır. Mutant başarısız, adapt başarılıdır.

Anlaşılacağı kadarıyla; mutasyon varolan bir süreçtir, bunu reddeden yoktur. Fakat adaptasyon ve mutasyonu aynı kefeye koyup, sonuçlarının birbiri ile bağlantılı olduğunu söylüyorsunuz. Hala ilk söylediğimi söylüyorum, faydalı mutasyon yoktur, faydalı adaptasyon vardır. Mutasyon, adaptasyon sürecinde gözlemlenmiş başarısız yollardır. Adaptasyon başarılı süreçtir.
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Richard Lenski diyor ki:

- Genetic variation: There is tremendous genetic diversity within almost all species, including humans. No two individuals have the same DNA sequence, with the exception of identical twins or clones. This genetic variation contributes to phenotypic variation — that is, diversity in the outward appearance and behavior of individuals of the same species.
*Genetik Varyasyon: Insanlar dahil neredeyse butun turlerde buyuk bir genetik cesitlilik vardir. Ayni DNA dizilimi iki insanda gorulmez, tek yumurta ikizi olmadiklari surece. Bu genetik cesitlilik, fenotipik(dis gorunus ve davranis farkliliklari) varyasyonlara katkida bulunur.

- Adaptation. Living organisms have morphological, biochemical, and behavioral features that make them well adapted for life in the environments in which they are usually found. For example, consider the hollow bones and feathers of birds that enable them to fly, or the cryptic coloration that allows many organisms to hide from their predators. These features may give the superficial appearance that organisms were designed by a creator (or engineer) to live in a particular environment. Evolutionary biology has demonstrated that adaptations arise through selection acting on genetic variation.
*Adaptasyon: Organizmalar yasadiklari cevreye morfolojik, biyokemikal ve davranis ozellikleri ile adapte olurlar. Kuslarin ucmalarini saglayan ici bos kemiklerini ve tuylerini, veya renkleri ile yasadiklari cevrede dusmanlarindan saklanmayi basaran organizmalari dusunun. Bu ozellikler ilk bakista bir yaratici tarafindan dizayn edilmis gibi gozukebilir. Evrimsel biyoloji adaptasyonlarin genetik varyasyonlar uzerindeki secilimden kaynaklandigini gostermektedir.


Ve son olarak, nedir bu genetik varyasyon diye bakiyoruz, Lenski bununda cevabini veriyor:

-Genetic variation arises through two processes, mutation and recombination. Mutation occurs when DNA is imperfectly copied during replication, leading to a difference between a parent’s gene and that of its offspring. Some mutations affect only one bit in the DNA; others produce rearrangements of large blocks of DNA.
*Genetik varyasyon iki sekilde ortaya cikar, mutasyon ve rekombinasyon. Mutasyon DNA kopyalamasi sirasinda ortaya cikan hatalarin sonucu gorulur, ebeveyn ile yavrusu arasinda bir fark cikarir ortaya. Bazi mutasyonlar DNA'nin sadece kucuk bir kismini etkiler, bazilari ise DNA'nin daha genis bloklarinin farkli dizlimini ortaya cikarir.





Buna karsi sizin aciklamaniz:

"Bu deneyde DNA'da rastgele değişiklik oluşmaz."
*Neden, cunku yine siz oyle diyorsunuz. Gecelim.

"Rastgele değişikliklerin oluştuğu deneyler başkadır."
*Baska baska deneyler demek ki. Enteresan, gecelim.

"Sorunsuz çevresinde sorunsuz işleyen sistem eğer sorunlu bir çevreye alınırsa, sistem yeni çevre şartlarına uyum sağlayabilmek adına, DNA'sında asla rastgele değil, DNA'nın karşılaşılan sorun ile ilgili bölgesinde (sindirim sorunu ise örnek, DNA'nın sindirimi ilgilendiren bölgesinde) değişim oluşturabilir. Oluşturmaya da bilir, ama rastgele bir bölgede olmadığını biliyoruz bu değişimlerin."
*Tabi, acar DNA'sini, olusturur degisimini. Yahut birisi acar olusturur. Olusturabilirde, olusturmayabilirde. Olusturabiliyorsa niye olusturmuyor diye sormuyorum. Rastgele degil ama keyfi yani, keyfi gelir olusturur, keyfi gelir olusturmaz.

Neyse, sizinle bu kadar bana yettide artti bile.

Butun bunlardan sonra biz bu polemigi surdurebilirizde, surdurmeyebilirizde. Yazi tura attim, tura geldi, yani benden paydos. Basligi yeterince yerinden kaydirdik zaten. Adminler musamaha gosteriyor diye bunu suistimal etmeyelim. Isterseniz sizde cevabinizi yazin, burada bitirelim. Bitirmeyebilirsinizde tabi, keyfinize kalmis yani, sizin rastgele degil ama keyfi degisiklik olusturan bakteriler gibi ;)

Saygilar.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Richard Lenski diyor ki:

- Genetic variation: There is tremendous genetic diversity within almost all species, including humans. No two individuals have the same DNA sequence, with the exception of identical twins or clones. This genetic variation contributes to phenotypic variation — that is, diversity in the outward appearance and behavior of individuals of the same species.
*Genetik Varyasyon: Insanlar dahil neredeyse butun turlerde buyuk bir genetik cesitlilik vardir. Ayni DNA dizilimi iki insanda gorulmez, tek yumurta ikizi olmadiklari surece. Bu genetik cesitlilik, fenotipik(dis gorunus ve davranis farkliliklari) varyasyonlara katkida bulunur.

- Adaptation. Living organisms have morphological, biochemical, and behavioral features that make them well adapted for life in the environments in which they are usually found. For example, consider the hollow bones and feathers of birds that enable them to fly, or the cryptic coloration that allows many organisms to hide from their predators. These features may give the superficial appearance that organisms were designed by a creator (or engineer) to live in a particular environment. Evolutionary biology has demonstrated that adaptations arise through selection acting on genetic variation.
*Adaptasyon: Organizmalar yasadiklari cevreye morfolojik, biyokemikal ve davranis ozellikleri ile adapte olurlar. Kuslarin ucmalarini saglayan ici bos kemiklerini ve tuylerini, veya renkleri ile yasadiklari cevrede dusmanlarindan saklanmayi basaran organizmalari dusunun. Bu ozellikler ilk bakista bir yaratici tarafindan dizayn edilmis gibi gozukebilir. Evrimsel biyoloji adaptasyonlarin genetik varyasyonlar uzerindeki secilimden kaynaklandigini gostermektedir.


Ve son olarak, nedir bu genetik varyasyon diye bakiyoruz, Lenski bununda cevabini veriyor:

-Genetic variation arises through two processes, mutation and recombination. Mutation occurs when DNA is imperfectly copied during replication, leading to a difference between a parent’s gene and that of its offspring. Some mutations affect only one bit in the DNA; others produce rearrangements of large blocks of DNA.
*Genetik varyasyon iki sekilde ortaya cikar, mutasyon ve rekombinasyon. Mutasyon DNA kopyalamasi sirasinda ortaya cikan hatalarin sonucu gorulur, ebeveyn ile yavrusu arasinda bir fark cikarir ortaya. Bazi mutasyonlar DNA'nin sadece kucuk bir kismini etkiler, bazilari ise DNA'nin daha genis bloklarinin farkli dizlimini ortaya cikarir.





Buna karsi sizin aciklamaniz:

"Bu deneyde DNA'da rastgele değişiklik oluşmaz."
*Neden, cunku yine siz oyle diyorsunuz. Gecelim.

"Rastgele değişikliklerin oluştuğu deneyler başkadır."
*Baska baska deneyler demek ki. Enteresan, gecelim.

"Sorunsuz çevresinde sorunsuz işleyen sistem eğer sorunlu bir çevreye alınırsa, sistem yeni çevre şartlarına uyum sağlayabilmek adına, DNA'sında asla rastgele değil, DNA'nın karşılaşılan sorun ile ilgili bölgesinde (sindirim sorunu ise örnek, DNA'nın sindirimi ilgilendiren bölgesinde) değişim oluşturabilir. Oluşturmaya da bilir, ama rastgele bir bölgede olmadığını biliyoruz bu değişimlerin."
*Tabi, acar DNA'sini, olusturur degisimini. Yahut birisi acar olusturur. Olusturabilirde, olusturmayabilirde. Olusturabiliyorsa niye olusturmuyor diye sormuyorum. Rastgele degil ama keyfi yani, keyfi gelir olusturur, keyfi gelir olusturmaz.

Neyse, sizinle bu kadar bana yettide artti bile.

Butun bunlardan sonra biz bu polemigi surdurebilirizde, surdurmeyebilirizde. Yazi tura attim, tura geldi, yani benden paydos. Basligi yeterince yerinden kaydirdik zaten. Adminler musamaha gosteriyor diye bunu suistimal etmeyelim. Isterseniz sizde cevabinizi yazin, burada bitirelim. Bitirmeyebilirsinizde tabi, keyfinize kalmis yani, sizin rastgele degil ama keyfi degisiklik olusturan bakteriler gibi ;)

Saygilar.

Paylaştığınız yazının hiçbir yerinde DNA'da oluşan değişimlerin rastgele noktalarda oluştuğunu yazmıyor. Neyi geçtiniz, kanıt yok geçtiniz, geçiniz ve elbette devam ediniz. Hatalardan bahsedilmesi size, DNA'nın rastgele bir noktasında değişim oluştuğu bilgisini mi veriyor?

Evet başka deneyler ile, bakterinin rastgele oluşan DNA değişimleri sonucu direnç kazandıkları tespit edilmiştir.

Evrimcisiniz fakat bunu bilmiyorsunuz ve bilmediğiniz gibi (*Baska baska deneyler demek ki. Enteresan, gecelim.) pişkinlik ediyorsunuz. Şimdi aşağıdaki linki tıklayın ve kendinizi tekrar yorumlayın.



Son cümlenizi tekrar ve utanarak okuyunuz.
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Richard Lenski diyor ki:

"So in a way, you might think of my long-term evolution experiment as a descendant of the fluctuation test(Luria–Delbrück experiment), one that examines the role of random mutation in producing statistically quantifiable variation between replicate lineages, not in overnight cultures but across, now, more than 40,000 generations of evolution."
*Yapmis oldugum uzun-donem evrim deneyi(yukarida uzun uzadiya bahsettigimiz), rastgele mutasyonlarin nasil kalifiye(saglikli) varyasyonlar ortaya cikardigini gozlemleyen fluctitaion testin (Luria–Delbrück experiment) bir devami niteligindedir.

-Richard Lenski-

Utanmasi gereken sizsiniz. Cehaletiniz diz boyu. Siz ne konustugunuzu bilmiyorsunuz.
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Anlaşılamayan konular var belli. Velev ki mutasyon var. Peki bu mutasyon belirli koşullar içinde gerçekleşmiy mu? Bu koşullar fiziğin içinde değil mi? Ben fiziğin başlangıcını merak ediyorum...
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Richard Lenski diyor ki:

"So in a way, you might think of my long-term evolution experiment as a descendant of the fluctuation test(Luria–Delbrück experiment), one that examines the role of random mutation in producing statistically quantifiable variation between replicate lineages, not in overnight cultures but across, now, more than 40,000 generations of evolution."
*Yapmis oldugum uzun-donem evrim deneyi(yukarida uzun uzadiya bahsettigimiz), rastgele mutasyonlarin nasil kalifiye(saglikli) varyasyonlar ortaya cikardigini gozlemleyen fluctitaion testin (Luria–Delbrück experiment) bir devami niteligindedir.

-Richard Lenski-

Utanmasi gereken sizsiniz. Cehaletiniz diz boyu. Siz ne konustugunuzu bilmiyorsunuz.

Siz ancak Lenski’yi okur, başka araştırmaz, ancak onun sözlerini paylaşır, kendi sözlerinizi sadece aşağılamaya “çalışmak” için kullanırsınız. Bunu görüyorum, yukarıya doğru bir bakın, “Lenski diyor ki”den başka bir şey bulamazsınız. Kişinin daha fazla araştırması? Kendi yorumu? Kişi yok ki, Lenski var sadece. Lenski ne demişse siz o olmuşsunuz.

Başka araştırmalar da var, başka deneyler de var. Bununla da dalga geçiniz. “Başka deneyler öyle mi?” deyiniz.

Lenski der ki, benim deneyim o deneyin devamı “niteliğindedir.” Tam anlamıyla devamı değildir çünkü, benzemektedir. Topladığım bilgilerden yorum çıkartabiliyorum, size yorumladığım bazı kaynakları göstermiş olsam ve siz onları bilmiyor olsanız da. Tam o deney değildir diyorum ve nedenini söylüyorum; çünkü Lenski deneyi, en son verdiğim linkde de görülebileceği gibi şu sınıfa dahildir;

“More recently, the results of Luria and Delbrück were questioned by Cairns and others, who studied mutations in sugar metabolism as a form of environmental stress.” (others dediği kısıma Lenski’de girer, ayrıca “others”dır bakın, Lenski değildir sadece, yani araştırmanız gereken daha insan ve yaptıkları var.)

Yukarıda, diğer deneylerde şekerli ortamın çevre stresi olarak kullanıldığı açıkça yazmaktadır. Fakat Luria-Delbrück deneyi böyle bir ortam kullanmaz. Dolayısıyla şeker ortamında, o ortama koyduğunuz bakteriyi sindirim sistemini adapte etmek adına zorlarsınız. Bunu herkes rahatlıkla anlayabilir. Bu random değildir işte. Sindirim sistemi hedef alınmıştır.

Yukarıda ingilizcesini paylaştığım cümlenin yazılı olduğu kaynağı size sundum ve o kaynaktan bu bilgiyi çıkartamadınız. Gördüğünüzü dahi anlamıyorsunuz. Bilgi sunulsa dahi göremiyorsunuz. Ama inançsızların sorunu da zaten tam olarak budur.

Özetle; hiç kimseden daha fazla bilgi sahibi değilim fakat siz dahil değilsiniz hiç kimseye. Görüleceği kadarıyla, sizin tarafıma sunduğunuz bilgilerin hepsine ve daha fazlasına sizden çok önce sahiptim. Ve yine söyleyebilirim ki, daha fazlasına da sahibim evrim ile ilgili. Ayrıca inanca sahip olmadığınız için, ona asla önyargısız yaklaşamadığınız için, esasen önyargısız yaklaşmayı deneyemediğiniz için, asla ve hiçbir zaman tarafımın yaptığı gibi inancı mümkün olabildiği kadar derinlere doğru araştıramadığınızdan, inanç ile ilgili de tarafımın sahip olduğu bilgilere sahip değilsiniz. Sizin sözlerinizden ve savunmalarınızdan ne bildiğinizi hala çıkartabiliyorum, bunu unutmayın. Siz ise yapamıyorsunuz, unutmayın. Sahip olduklarıma ve bunların sizden daha fazla olmasına rağmen, evrime inanmıyorum. Bu inanmayışım daha önce belirttiğim gibi aileden gelen, baskılanmış bir inançtan kaynaklanmamaktadır. Yani; inanca aynı evrime yaklaştığım gibi nötr yaklaşmayı denedim. Siz ise benim yetinemediğim bilgiler ile kendi dünya görüşünüzü ve anlayışınızı kurmuşsunuz.

Mümkün olan her bilgiye mümkün olan her soruyu sorarım, inancınkilere dahil. Evrim, derinlerine doğru iyice ama iyice araştırırsanız çıkmaz yoldur. Bunu göremediyseniz, evrimi incelediğim kadar siz incelememişsiniz demektir. Bakın, tarafınıza kaç kere kanıtlamak zorundayım ki, bilgiden bilgi çıkartma konusunda, bilgiyi bulma konusunda aynı şekilde davranmıyoruz. Sizi üzmek de istemiyorum.

Eğer Lenski konuşacaksa devam etmeyelim. Yok eğer alpine konuşacaksa başka. Hoş tarafınıza daha fazla bilgi sunmayacağım, bu da cezanız olacak. Çok istiyorsanız, kendiniz arayıp daha fazlasını bulun.
 

sabır

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Mar 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kişisel görüşüm Tanrını varığını sorgulamadan önce varlığın ne olduğunu yada varolmanın ne demek olduğunu sorugulamamız gerekir.
kimine göre güç,kimine göre his,kimine göre bilinmezliktir.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Kişisel görüşüm Tanrını varığını sorgulamadan önce varlığın ne olduğunu yada varolmanın ne demek olduğunu sorugulamamız gerekir.
kimine göre güç,kimine göre his,kimine göre bilinmezliktir.

günaydın, insanoğlu verilmiş kararların/inançların eğriliğini doğruluğunu tartışmaktadır binlerce yıldır..

ve varoluşu sorgulayan insanoğlu şimdiye kadar bir tek tanrı kavramında tıkandığı için ötesine geçememiş ve zihinde hapsolmuştur.
kendi türü tarafından oluşturulmuş zihin nesilden nesile aktarılmış, ufku tıkanmış ve bitirilmiştir..

bilincimize yansıyan bir varoluş/evren ve biz bunu yansıtmak zorundayız..
"yansıtmak istemiyorum" deme lüksümüz yok..
aynanın önünden geçen bir cismi ayna nasıl yansıtmak zorundaysa biz insanoğlu da bilincimize yansıyan evreni yansıtmak zorundayız, bundan kaçış yok.

1-yansıyan 2-yansıtan ve 3-yansı

yansıtan yoksa ne yansıyan vardır ne yansı..

yansıtan insanoğludur ve yansıttığı her şey bir türevler zinciridir..

insanoğlu sınırlı sayıda ve sınırlı limitteki reseptörlerini(duyu organlarını) dışarıya/evrene/yansıyana değil de
kendine/yansıtana/insanoğluna çevirip oluşan algıyı yansıtırsa

aranan şeyle arayanın tek/aynı şey olduğunu farkedecektir..

bu farkedilmediği sürece insanoğlunun "insandan öte" arayışları bitmeyecektir..

farkedildiğinde de arayış biter zaten..

kendini bilen/gören rabbini bilir/görür sözü burdan kaynaklanır..
 

sabır

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Mar 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
aynanın önünden geçen bir cismi ayna nasıl yansıtmak zorundaysa biz insanoğlu da bilincimize yansıyan evreni yansıtmak zorundayız, bundan kaçış yok.
Öncelikle görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.Sizinde bahsettiğiniz gibi 1-yansıyan 2-yansıtan ve 3-yansı üçlemesinden yola çıkarsak yansıyanın ve yansını varolması için yansıtanın varolması gerekir.Lakin Yansıtanın diğer iki nedenden bağımısız olduğuna göre yansıtanın varlığını imgesel yada gerçek boyutta nasıl tanımlayabilirz?

Saygılarımla
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
sevgili sabır, sorduğunu da konuşuruz ama ben öncelikle farklı bir bakışaçısı getirmek istiyorum.

ayna önünden geçen bir cismin aynısını yansıtır,
yansıyan ile yansı farklı değildir, aynıdır
örneğin aynanın önünden bir elma geçtiğinde aynada yine bir elma görüntüsü yansır.
biz hem elmaya hem de aynadaki yansıya bakarak buna tanıklık ederek(ikinci bilinç/göz) doğrularız..

peki insanoğlunun bilincinin önündeki varlık alemi ile yansıttığımız şey/evren aynımıdır?

ya da şöyle sorayım.

varlık aleminden 5 çeşit sinyalmi gelmektedir ki 5 duyu organımız var

yoksa biz insanoğlunda 5 duyu organı olduğu için mi sadece 5 çeşit sinyali alıp yansıtabiliyoruz..?

yani aynadaki yansıyan elma örneğindeki gibi

bilincimize yansıyan varlık alemi ile bizim yansıttığımız ve adına evren dediğimiz şey aynı mı?

yansıyan ve yansı aynı mı?

bize tanıklık edip bizi doğrulayacak bir şahidimiz(ikinci bilinç/göz) var mı?
 

toz_zerresi

Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2010
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Aşağıdaki 3-4 yazı gerçekten düşündürücü... Yazılardan çıkan anafikir, bizim algılarımızın sınırlı olduğu yada algılatılan şeylerin sınırlı olduğu. Ve bizim bu şeylerin varlık bilgisine sahip olmadığımız... Ama bütün bunlara rağmen ortada bir algı, algılayan ve algılanılan var. Yani fiziki bir cisim gerçekten alemde bir yer kaplıyor mu bilmem ancak bizim algımızda bir yeri var. Cisim de bize göre göreceli bir kavram gerçi. Ben hep yaradanın ilmi içerisinde varolduğumuzu düşünmüşümdür. Mutlakiyet bunu gerektirir diye düşünüyorum. Mutlakiyet yaratıcıya atfedilmelidir. Bu noktada duracağımız kesindir. Burada tartışma yaradıcının zatına uzanır ki, sınırlı algılarla o koridorda gezinmek bence boş bir uğraş. Hatalara da mahal verir.
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Meslekleriniz nedir bilmiyorum. Ama kendiminkini söyleyeyim. Ben elektronik mühendisiyim. Elektroniğin bilgisayar ile ilgili dalında çalıştım.

Elektronik mühendisliği bilimin en uç noktalarıyla ulaşan bilimdir. Şu andaki bütün bilimler elektronik ne kadar ilerlerse o kadar ilerleyebilir durumdadır.
Anti parantez bunu belirtmek istedim.

Bilgisayar mühendisliği de soyut şeylerin en önemlisi olan bilginin el ile tutulabilir, anlaşılabilir daha da önemlisi işlenebilir hale getirilmesini araştıran, bu konuda çalışan bir daldır.

İkisinden oluşan bilimin evrenin temelleri üzerindeki fikrini ben açıklayayım isterseniz.

Elektroniğe (fizik) göre evrenin temeli dalgadır. Madde denen şey sıkıştırılmış dalgadır. Elektronlar hatta onları oluşturan daha alt yapıdaki yapıtaşları da sıkıştırılmış dalgalardır.

Bilgisayar göre herşey YOK ve VAR isimleri verilebilecek 2 şeyden oluşmuştur. Buradaki YOK aslında yok olan birşey değil VAR ın negatifidir. Dolayısıyla evren 2 temel taştan oluşur.

Elektronikte de "Herşey çifttir" teoremi vardır. Bu yüzden fizikçiler elektron (-) yüklü olduğu halde + elektronlar (=pozitron), protonlar (+) yüklü olduğu halde - protonlar (=negatron) ararlar. Hatta bazı teorilere göre negatif bir evren söz konusudur. CERN de bunlar da araştırılıyor.

Aradaki renkler de dahil bütün çeşitliliklerin temeli 2 zıt varlığa dayalıdır. VAR ve YOK.

Herkesin zannettiği gibi uzay denilen şey bir yokluk değildir. Elektroniğe göre bir empedansı (=direnc) olan adına boşluk denen bir varlıktır. Bu empedans değerinden dolayı ışığın hızı 300000 km/sn dir. Uzayın başka bir yerinde empedansı farklı olan bir yerde başka ışık hızları söz konusudur.


Analoji ile biraz da felsefe yaparsak...

Bizler negatifiyle var olan varlıklarız. Negatifimizle bir araya gelsek işte o zaman gerçek yok oluruz. Yaratıcı varlık negatifi olmadan var olan bir varlık olmak durumunda. Mutlak varlık. Yoksa o da yok olma ihtimali olan bir varlık olurdu ki ilk varlık olma mecburiyeti olduğundan iyilik ve kötülük şahsında değil sıfatında olmalıdır.

Bu evrende herşey 2 temel öğe 0 ve 1 den oluşur. Buradan sizin bahsettiğiniz şeylere geçiş yapılırsa evren iyilik ve kötülük den oluşmuştur denebilir. Herşeyin ve herkesin içinde iyilik ve kötülük belli oranlarda vardır denebilir. Bunu trafik kazalarında verilen oranlar gibi düşünebiliriz. 1/8 oranında iyi olan kimse 7/8 oranında kötüdür demektir. 8/8 oranında iyi olanlar herhalde meleklerdir.

İnsanların 8/8 oranında iyi olanları peygamberler cinlerin 8/8 oranında kötü olanları şeytanlar denebilir.

İyi ve kötü temelli dünya inancının hint felsefesinde olduğunu herkes bilir.
Bu arada islam tasavvufunda da buna benzer bir inanc var. İnsan ruhu yine 3 kısımdan meydana gelir.
1. Ruh (Yine aynı isimle anılıyor): iyilik merkezi - iyi düşünceler üreten merkez
2. Nefs : Kötülük merkezi - Kötü düşünceler üreten merkez
3. Akıl : Ruh veya nefsin etkisinde kalarak vucuda hakim olan merkez. Akla ruh hakim olursa insan iyi olur, nefis hakim olursa kötü insan olur, Hakimiyet oranının çokluğuna göre 70 iyi olan 30 kötüdür.
İnsanın cenneti ya da cehennemi haketmesi bu orana göredir.

Hristiyanlıkta buna benzer ya da farklı bakış açısı varsa yazarlarsa bilgilenmiş oluruz.

Evrendeki denge meselesine gelince. Fiziğe göre "kontrol edilmeyen (geri beslenmeyen) herşey bozulmaya gider" teoremi vardır. Bunun istisnası yoktur. Bu yüzden içinde 5 milyar transistör bulunan bir mikroişlemcinin içinde en az 5 milyar geri besleme direnci vardır. Kanunları olmayan devletler kurulamaz. Kanunları düzgün olmayan ya da düzgün olup uygulanmayan devletler çöker. İyi yönetilmeyen işyerleri batar. Evrende milyarlarca senedir devam eden bir düzen var. Eğer geri beslemeler yani kontrol sistemi olmasa 1 saniye duramaz ve geri çöker. Hayvanlar ve bitkilerdeki dengeleri belgesellerde herkes zaten izliyor. Bu konuda daha fazla söz söylemeye gerek yok.

ALINTIDIR:

Susarsınız..bir bardak suyu alır içersiniz..bu su sindirim siteminizden,kanınıza nihayetindede hücrelerinize kadar ulaşır ve sizi yaşatır. kısaca su içmezseniz ölürsünüz. o zaman soruyorum;

İçtiğim Su; 1-yansıyan 2-yansıtan ve 3-yansı' dan hangisidir? su ve bünyemden ne kadar bağımsızım ya da ne kadar bağımlıyım? GÖRECELERİN BURADA ÖNEMİ NE?

Bir Yaratıcıya inanmamak öyle basit birşey değildir!!

bütüne bakılınca görünen budur.

bir alim son sözünde şöyle demiştir; işte şu çobanın şu bakıcının inadığı biçimde (imanı ile) gidiyorum.

kıssadan hisse bana göre inanç bir varlıktır. tanımlayama çalışmak ya da anlamaya çalışmakla anlaşılmaz ve ulaşılamaz. o bir şekilde oluşuyor ve kendini gösteriyor size. bu varlık nedir,nasıl birşeydir, sebebi sonucu ,nedeni, kazanmak ,kaybetmek,hissetmek, hissedememek vs vs ise sanırım kişinin öznellerine bağlı..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Elektroniğe (fizik) göre evrenin temeli dalgadır. Madde denen şey sıkıştırılmış dalgadır. Elektronlar hatta onları oluşturan daha alt yapıdaki yapıtaşları da sıkıştırılmış dalgalardır.
sevgili donkişot,

elimde bir elma var, onu parçalamaya başlıyorum.
mikroskobik anlamda ilk önce karşıma molekül çıkıyor
molekülü parçalıyorum atomu görüyorum
atomu parçalıyorum atomaltı parçacıklara(proton nötron vs) ulaşıyorum
atomaltı parçacıkları parçalıyorum karşıma quark çıkıyor
elimdeki varolan teknoloji ile quarkında aslında bir "sıkıştırılmış dalga ve/veya bir enerji" olduğunu ortaya koyuyoruz..

yani benim bilincimin karşısında bizim evren/kainat dediğimiz şeyin aslında bir sıkıştırlmış dalga/enerjiden ibaret olduğunu farkediyoruz.

varlık alemi= A= sıkıştırılmış dalgalar/enerji
evren/kainat=B= madde(insan, hayvan, dağlar, denizler, gökyüzü, dünya, güneş, gezegenler, galaksiler evrenin tümü)


farklı bir yorum getirelim..

çıplak gözle ortaya koyduğumuz şey; evren/kainat yani B
bilimi kullanarak ortaya koyduğumuz şey; sıkıştırılmış dalga yani A

aynanın önünden elma geçtiğinde biz insanoğlu olarak hem elmaya(A) hem aynadaki yansıya(B) tanıklık yaparak bunu doğruluyoruz.

elma= A
aynadaki yansı=B

tanıklık ederek diyoruz ki; A=B

peki bizim yukarda açıkladığımız bilimsel varlık alemi=A ile
bizdeki çıplak yansısı olan evren/kainat=B
birbiriyle aynı mıdır?

yani A=B diye bilir miyiz?

A ve B yi gözlemleyen ve ortaya koyan/bildiren kimdir? cevap: insanoğlu bilinci
her ikisinin aynı olmadığını yani farklı olduğunu ortaya koyan/bildiren kimdir? cevap: insanoğlu bilinci

ister A yı ortaya koyup bildirirken
ister B yi ortaya koyup bildirirken,
isterse ikisinin arasındaki farkları ortaya koyup bildirirken

tüm bunları gözlemleyip tanıklık ederek bizi doğrulayacak veya yanlışlayacak ikinci bilinç/göz var mı?

şimdi dünyanın en eski dini hinduizmden bir alıntı yapayım..

Hindu yolunu sevgi, şiddetten kaçınma, iyi davranışlar ve doğruluk yasası tanımlar. Bütün karmalar temizlenene, Tanrı fark edilene kadar her varlık yeniden bedenlenir. Bu dinde olan kişiyi iç varlığındaki Gerçeği kişisel olarak tecrübe etmeye, sonunda insan ile Tanrı'nın bir olduğu şuurun zirvesine ulaşmaya teşvik eder.

o yüzden size naçizane tavsiyem;
"insandan öte" tanrı kavramını kabul ve reddeden insanlar arasında ayrımcılık ve bozgunculuk yapmayın,
çünkü dışladığınız ötelediğiniz kişi tanrının bir aynası, yansıtıcısı, parçası, kendisidir..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
tüm bunları gözlemleyip tanıklık ederek bizi doğrulayacak veya yanlışlayacak ikinci bilinç/göz var mı?
.

Sevgili Paslıçivi;

bu fantastik bir soru, belki sağlama yapma ya da düşündürme amacı güdüyor ama faydasız bence..

İkinci bir göz/bilinç olsaydı bile biz onu dinler miydik? hayır ! İnsan bildiğini okur, aynı her insanın başka bir dünya olduğu gibi.

ayrımcılık ve bozgunculuk konusu ise o kadar derin ki, sanırım yapılabilecek bir şey yok.

Hz Ali 'yi Camide Şehit ettiler sevgili Paslıçivi..

Kendisini Şehit eden darbeyi aldığında şöyle dediği rivayet olunur;

Kabenin Rabbine and olsun ki, şimdi kurtuluşa erdim.
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
bu fantastik bir soru, belki sağlama yapma ya da düşündürme amacı güdüyor ama faydasız bence..

bu soruyu sormamdaki amaç şuydu..

1.yansıyan/orjin 2. yansıtıcı 3. yansı

ortada 1.yansıyan/orjin kavramının olmadığı sadece 2.yansıtıcı ve 3.yansı'nın olduğunu ifade edebilmekti..

1. yansıyanı/orjini ortaya koyup dile getirebilecek insanoğlu bilincinden başka bir bilinç/göz yok..

bilimsel anlamda teknolojik olarak ne kadar ilerlersek ilerleyelim..
maddeyi/evreni istediğimiz kadar parçalayıp, evrenin uçsuz bucaksız zaman/mekan sınırlarına erişelim, bir takım yeni kavramlar ortaya koyalım..
tüm ortaya koyup ifade ettiklerimiz hiç bir zaman insanoğlu bilincinden bağımsız 1.yansıyanı/orjini ortaya koyamayacaktır..
ortaya koyup ifade ettiğimiz her şey/kavram sadece 3.yansı olacaktır..

1.yansıyan/orjinden gelen sinyaller 5 duyumuz aracılığıyla ilk önce sinirlere(nöronlara) iletilecek..

gözümüze bir yansıyandan/orjinden gelen ışık; optik sinir aracılığıyla
kulağımıza bir yansıyandan/orjinden gelen ses; akustik sinir aracılığıyla
yine derimize, dilimize, burnumuza gelen dokunma, tat, koku gibi duyular ilgili sinirler aracılığıyla

bu sinirlerin taşıyıp iletilebileceği bir forma dönüştürülerek/türevlenerek (elekriksel/nöronal) ileti şekline gelerek

beyin(santral sinir sistemi) dediğimiz asıl algılayıcı/işlemci merkeze gelecektir..

ve tüm bu reseptörlerden gelen sinyaller türevlenerek beynimizde bir algı(evren kainat) oluşacaktır..

ortada; 1.yansıyan/orjin yoktur..

sadece; 2.yansıtıcı ve 3.yansı vardır..

2.yansıtıcı; insanoğlu beyni/bilincidir..

insanoğlu yoksa ne yansıyan vardır ne yansı, herşey anlamsız, kavramsız bir hiçliktir..

illa ki bir yaratıcı arıyorsan insandan öte/dışarıya değil, içine bakman yeterlidir..

islam tarihindeki "en-el hak" vakasını duymuşsundur sanırım ama garibanın kellesini uçurmuşlardır..

aydınlanıp özüne inmek, kendini bilmek bulmak, özbenliğe ulaşmaktan kastım budur..
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
"insandan öte" yaratıcı/tanrı arayışına girersen ne olur peki?

sana yüklenen zihnin/egonun kurbanı olup hem kendi hem diğer insanların yaşamını ıskalayıp derin bir uykuda rüya görürsün sadece..
insanlar arası bozgunculuk yapmaktan başka bir işe de yaramaz bu durum..

nasılmı?

musa'dan önce mısır da doğduysan firavunları tanrı zannedersin
musa'dan sonra israilde dünyaya geldiysen musanın tanrısını benimsersin
amerikadaki kızılderili kabilesinde dünyaya gelirsen onların inandığı tanrıyı veya diğer inançları benimsersin

antik yunanda dünyaya geldiysen o tanrıları benimsersin

budizm yaygın olduğu yerlerde dünya gelirsen budhayı tanrılaştırırsın

isa'nın doğumunda sonra böyle bir coğrafyada dünyaya geldiysen isanın babasını tanrı olarak kabul edersin

hindistanda istersen 7bin yıl önce dünyaya gel isterse günümüzde dünyaya gel hinduizmin tanrını benimsersin

muhammed'den önce arabistanda dünyaya geldiysen ya putperest olursun ya hristiyan ya yahudi

muhamed'den sonra dünyaya geldiysen hangi toplumda dünyaya geldiysen onların tanrısını benimsersin..

hinduizmdeki tanrının cennet cehennemi yoktur, kara yaşamı vardır

batıdaki tanrıların ölüm sonrası cennet cehennemi vardır..

budhayı tanrılaştıran budizmde ölü sonrası yeniden doğumlar(bir çeşit reenkarnasyon) vardır..

dünyada binlerce yıldır milyarlarca insanoğlu doğup ölmüştür..

bunların % 99:999999 u hep kendi kültürünün tanrısını benimsemiştir, bu zaten bir zorunluluktur

her tanrılaştırmanın içeriği ve ölüm sonrası yaşamların hatta cennet cehennem içerikleri bile o kadar farklıdır ki...

insanoğlunun bunlardan birini seçme özgür iradesi yoktur..

çünkü zihinde/egoda yaşayan bir insan hür değil, farkedemediği çok ağır zincirli bir kafesin içindedir..

ve bu ağır zincirli kafesin dışına çıkmadığı sürece de bunu farketmesi zaten imkansızdır..

eski bir müslümanım, eski bir atestim, eski bir deistim, eski bir panteistim, eski bir klasik agnostiğim(tanrı bilinemezcilik), eski bir kendi tanımladığım agnostiğim(evren bilinemezcilik)..

şimdi savrula savrula kendimi buldum, özümü buldum..

kolay bir yolculuk değil bu, dediğim gibi ateşten geçmeden olmuyor, altın değil başka bir maden söyliyelim :)

ateşten geçmeden saflaşamıyorsun..

insandan öte tanrılar evrensel/insani değildir.. sizi uyutup biribirinize düşürür..

hepsi çok farklıdır, hepsinin içeriği çok değişiktir, hepsi ölüm sonrası çok farklı yaptırımlar uygularlar..

ve siz hangisini seçeceğinize kendiniz karar veremezsiniz, size yüklenen zihin/ego neyse ancak o tanrıya ulaşabilirsiniz..

çünkü "akıl" dediğiniz şey işte o ego denen ikinci/yalancı/sahte benlik merkezindeki düşünme ve karar verme merkezidir..

o nasıl yapılandırılmışsa siz ancak onun yolundan gidebilirsiniz..

hiç bir tanrı diğer tanrıyı beğenmez ve dışlar..

çünkü her insan ayrı bir tanrıdır, o yüzden insanoğlunun insandan öte yaratacağı tanrılar da biribirini beğenmeyip dışlar..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
islam tarihindeki "en-el hak" vakasını duymuşsundur sanırım ama garibanın kellesini uçurmuşlardır..

aydınlanıp özüne inmek, kendini bilmek bulmak, özbenliğe ulaşmaktan kastım budur.

çünkü her insan ayrı bir tanrıdır, o yüzden insanoğlunun insandan öte yaratacağı tanrılar da biribirini beğenmeyip dışlar


aklım karıştı*:)

çünkü "akıl" dediğiniz şey işte o ego denen ikinci/yalancı/sahte benlik merkezindeki düşünme ve karar verme merkezidir..

aa aklımda yalancı sahte çıktı*:)

Sevgili Paslıçivi ne demek istediğinizi anlıyorum.

ama siz resmen Tanrıcılık oynuyorsunuz,en sonunda insanı Tanrı yaptınız zaten.

İnanç tarihi ve bölgeselliği ile ulaştığınız nokta ; =insandan öte herşeyin reddi,yaratıcının reddi çıkarımı.

geçersiz önerme!

Tanrı insandan ne bekliyorsa,ne yapmasını istiyorsa kısaca amacı ne ise, varolan herşeyide ona göre düzenleyecektir. Putperest-Tanrı ilişkisinde karar merci siz değilsiniz efenim. Tanrıcılık oynamayı bırakınız. Kendinizi Tanrı yerine koymayı bırakınız. buna karar verecek ya da bunlardan çıkarımlar yapacak durumda değilsiniz. o putperestin ya da diğerlerinin öznellerini onlardan daha iyi biliyorsunuz galiba??

tüm görüşlerinizden anladığım kadarı ile sizin bu görüşlerinizi En-el Hak ile ilişkilendirmeye çalışmanız da kocaman bir fiyasko!!
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
kocaman bir fiyasko!!

sevgili donkişot..

benim kişisel ulaşığım bilinç ve felsefem oldukça farklıdır..
ben bir nonteist(ateist, deist, panteist, agnosik vs) gibi oturup sizin kutsal saydığınız inancınızı didikleyip yanlışlamaya çalışmam,
ne demek istediğimi anlayabilmen için geçenlerde verdiğim sitelere gir bak ve gör, kuranı kerimi vb, kutsalları ayet ayet ele alıp yerle bir ediyorlar..

ben dünyaya, insana, insanlık tarihine, evrene bakarım ve gözlemimi dile getirirm..
ve bunları dile getirirken dolayısıyla sadece senin gibi tanrı/yaratıcı inancı olanları değil bu saydığım nonteist insanlarla da çok değişik düşünce farklılığına girerim.. ve benim bu felsefemi dile getirmem bir çok insanı otomatikman rahatsız eder..

ve bu durumda doğal olarak egonun savunma mekanızmaları devreye girerek kişisel saldırı ve sataşma başlar..

farkında olduğum bir şey varsa o da; insanoğlunun hem bireysel hem toplumsal huzur ve mutluluğundan daha önemli bir şey olmadığıdır..

bu yüzdendir ki; şayet düşüncelerim ve felsefelerim seni ve bu sitedekileri rahatsız edecekse hiç yazmayıp düşüncelerimi kendime saklarım..
ya da bu düşüncelerimi dile gitirirken çok fazla rahatsız olmayacak ortamlara giderim..

sevgili allfeelingheart'tan izin aldığım gibi senden de izin almak durumundayım..

şayet yazdıklarım ve yazacaklarım sizi huzursuz ve mutsuz edecekse bu sitede susmayı tercih ederim..

ama düşüncelerimi dile getireceksem de dediğim gibi bundan bir çok insanın rahatsız olma durumu ortaya çıkacaktır..

çünkü aydınlanma/farkındalık denilen bilinç düzeyi öyle kolay yenilir yutulur bir lokma değil..

o yüzden sitede yazıp/yazmama konusunda kararsızım.

gördüğüm kadarıyla kendi bilincime en yakın gördüğüm sevgili evrensel-insan'ın sitede tekrar yazma durumu var.. o dönerse onunla yazışmanın kendi açımdan çok daha verimli ve keyifli olacağını düşünüyorum..

anlayışlara göre karar vermek durumundayım, kimsenin kimseyi huzursuz etmeye hakkı olmadığını düşünüyorum..
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
şayet yazdıklarım ve yazacaklarım sizi huzursuz ve mutsuz edecekse bu sitede susmayı tercih ederim..

işte teistler hakkında muhteşem ön yargı örneklerinden biri daha!

Düşünceden rahatsız olmayız efenim, olsak zaten burda bulunmayız.

İnançlarının hepsi inancını korumak için sürekli mantığa bürüyor, kendini/egosunu koruyor değil mi:) aa tabi bunun farkında da değiller, O bilinç düzeyine ulaşamıyorlar bir türlü ya, aydınlanamıyorlar vah vah ya, bakın ben bunlara kızarım işte. bunları geçiniz elinizde ne varsa onu söyleyin tartışalım. böyle belden aşağı vurmak yok ! insan aklının ,mantığının köküne elinde hiçbir dayanak olmadan saldırmak yok ! vurmak yok ! aynı Evrensel İnsan gibi.

İslam Peygamberine ; sen bize atalarımızın mitoslarını anlatıyorsun dediler, Hz Ali'ye boşa kendine eziyet ediyorsun dediler. bunlar yeni şeyler değil.Kendini tarihte ilk düşenen(!) insan mı zannediyor bu ateistler !!! bu arada ben non teist dediğiniz garip tanımı direkt ateist olarak algılarım. farkı bana göre yok.

Kısaca sizde elinizde doğru düzgün bir tez olmadan; huzur ,mutluluk ego vs diyorsunuz aynı Evrenselin olgu,numen,fenomen,aklını inandırdığı doğru vs gibi sonrada biz kendi görüşümüzü yazınca yok rahatsız mı oldunuz,huzur bozmak istemem vs.. böyle olmaz bana göre.. eğer ciddi anlamda iddialı iseniz daha metodik görüş belirtmek gerekir..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst