Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
burası chatbox olduğuna göre, rahatça yazabilmeliyim... özel mesajlarımın (yani eskimiş olanlarının) on tanesini sildiğim halde, yeni gelenlerden bir tanesine bile cevap veremiyorum... bu konuda bir sıkıntı olduğu belli... özelden yazan arkadaşlara, sevgilerimi sunuyorum...
kim, hangi bilimci ne derse desin; bir insanın gözlerine, açık, kuşkusuz, utanmadan ve korkmadan bakabilmek meseledir; ancak, iyi insanların başarabileceği bir şeydir; eski sevgilim gibi, nenem gibi insanlar...
evet... bilim dışı... günümüzde çok fazla 'araştırma' yapılıyor... fazla sayıda 'akademisyen', yerli yersiz (işine de kendisine de saygı duymadan, daha doğrusu o saygıyı paraya transfer etmeyi daha doğru bularak) açıklamalar yapıyor... hazret, bir kere üniversiteye girmiş ve etliye sütlüye...
hatır için konuşmayı sevmediğimi siz de kabul edersiniz (belki seyrek olarak söz konusu olabilir); ama yeri gelmişken, içtenlikle dilinizin temizliğine ve ifade gücüne yüksek değer biçtiğimi belirtmeliyim; nezaketiniz ve söyleşi için teşekkür ediyorum... yine geleceğim...
merak etmeyin... 'ege denizi kararınca / dağlar uykuya dalar /nice ıssız ovalarda /isyan ateşi yanar' ... bu hep böyledir... binlerce yıldır... bunalırsın, 'bir gök gürlese bari dersin; bir sağanak patlasa...' ... 'kim bilecek, kapalı kutu /ama bulut yağmur bulutu/ gelir kararır neredeyse/...
evet ... egenin diğer kıyı kasabaları gibi, bütün yakın yerler gibi, dikili de güzeldir; ama dikili'nin küçük bir kusuru da vardır: gün batımından yarı gecelere kadar, çok rakı içer... eskiden rakı içerken, ağız dolusu gülerdi; ama şimdilerde suskunluğunu, mahsunluğunu konuşturuyor nedense...
elbette... 'umudu var büyük insanlığın' ... umudumuzu koruyacağız; 'yaşadım' diyebilmek için... gelip gideceğiz; yazıp çizeceğiz; iş yapacağız, söz söyleyeceğiz; hayatın akışının dışına savrulmamak için...
merhaba dijital... hoşbulduk... epeydir üzerimde bir 'ölü toprağı' var... o nedenle gelip gidemiyorum; yazıp çizemiyorum... ne diyelim, 'memleketin hali gibi, halimiz'...
seçimin asıl kazananları, a. öcalan ve a. gül gibi görünüyor... ama türkiye'nin kazanmadığı kesin gibi... evrensel, (haklı olmasını umut etmek istiyorum) benim yaklaşımımı eleştiriyor; davutoğlu'nun yaklaşımına benzetiyor... ama yanılıyor; ülke olarak anomik, kaotik ve karanlık bir döneme...
bırakın solun tarihini filan... bu tarihsel aşamada, türkiye, yeni ve karanlık bir ortaçağın, başlangıcındadır... adamlar, ya sonsuza kadar iktidarda kalacaklar ya müebbet hapsi boylayacaklar... arada başka bir çıkış yok... bunu da çok iyi biliyorlar... boş yere değil; cumhurbaşkanı, parlamanter...
bırak evrensel, baykal'ın bir kasetle gönderildiği dönemde (o günlerde yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre) chp'nin oy oranı 28 idi... bunca yıl çalıştım; ama 25,5 'a geldim diyorsan; istifa et... manda leşi gibi suyun önünü kapatma... toplumsal dinamiği frenlemeye devam etme.... bu ülkede bir...
kötümser olan, benim yorumum değil de, ülkenin içinden geçtiği tarihsel kesit ve türkiye'nin kabul etmek zorunda kaldığı (yahut dayatılan) koşullardır... ab üyesi ülkelerin koşullarında (yani burjuva demokratik koşullarda) herbiri 5 hükümet devirmeye yetecek boyutta belki 10 skandalın patladığı...
aslında cumhurbaşkanı da, seçimlerde taraf olmuş ve 'bu seçimler bir referandumdur' filan diyerek de muhalefete meydan okumuştur... ama muhalefet, 60 civarındadır ve kendisinin yerinde olsaydım (bütün günahlarıyla ve sevaplarıyla yerini almayı kabul edemeyeceğim, bir tarafa...) istifa ederdim...
seçimin galibi belli: demirtaş... derhal (yani sabaha çıkmadan) istifa etmesi gerekenler : davutoğlu, kılıçdaroğlu ve perinçektir... iki gün sonra istifasını beklediğim lider de, bahçeli'dir... ülkemizi karanlık bir dönemin beklediğini düşünüyorum... uzun, önce loş ışıklı ama giderek daha...
varsın agresif olsun, sv. digital, siz yine de eleştirseydiniz, o lideri, yahut onun söylediklerini haklı bulan, beni... 'adam haklı' dedim ve eleştiriye karşı boynum hem kıldan incedir ve hem de, ipek gibi sağlamdır... buyrun...
adamı da, partisini de çok tanımam; bilmem... ama bütün söylediklerinin doğru olduğunu düşünüyorum... eğer tartışmak isteyen olursa, (kuşkusuz, belirli bir düzey ve ciddiyet içinde) tartışalım; diyeceğim...
1) e 2) a 3) b gibi görünüyor... ama felsefi bilginin herhangi bir testle ölçülebileceğine; ve hatta herhangi bir nedenle ölçülmesi gerektiğine pek katılamayacağım... çünkü, ölçülmeye çalışılan felsefi bilgidir; ama insanın ihtiyacı olan şey, (yalnız felsefi karakterli değil, her türlü...
sv. dijital, sakal'da her zaman bir 'hakikat duygusu' vardı... belki ortak yanımız, hakikattan başka bir şeye boyun eğmek istemeyen tavrımızdır... çare yok, 'hakikatı' aramaya devam edeceğiz...
oysa ben, bir diyalog içinde paylaşımda bulunduğumuzu (ya da bu yönde bir çabamız olduğunu) sanıyordum... kusura bakmayın... siz devam edin... eyvallah...
gerçeklik, insan bilincinin dışında ne varsa o dur... insan bilincinin bir parçası yahut bileşeni ya da bir unsuru olmayan, tüm şeylerin kümesi, gerçeklik kümesidir... gerçekliğin tek belirleyici niteliği, bilincin dışında (ve varlığı bilince bağlı olmadan) var olmasıdır...