Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
yeşil bir rüzgar alır başımdan seni,
yeşil yaprakların kara gölgesi gibi
yeşil umutların gece karartına karışması, gün batımının son demi,yeşil.
Sen bilmezsin, geceleri sislerin yaprak buhusu gibi insan içine çöküşünü.
Sen bilmezsin, neden dumanlıdır bir zamanların yeşil tepeleri.
Şimdi başı...
Ölü balık
ölü bir balık gibi,
boylu boyunca uzanır içimde bir yalnızlık.
Durdukca dayanılmaz deniz kokusu, ölü.
Pasları yosun tutmuş batık gemi direkleri gibi,
dimdik uzanır bedenim.
Ruhu tuzlu dalgalar..
Gün batımına kucak açan yelkenler nerede şimdi;
gürültücü martılar, nerede?
Içimde ölü...
Sen
Güzeldir senin duyguların.
sesin, sessizliğin, gözlerin, saçların, kokun..
Ve sen bazen bana sevgiden başka herşeyin bir hiç olduğunu hissettiren küçük bir melek olursun;
omuzlarımda, kalbim de ve bedenim, ruhumun her zerresinde..
Gülüşü güzel, çocuksu kadınım.
Küçük dünyamın,
kalbi büyük...
kalp mekanizması
diller susmaya,
gözler ağlamaya mı yarar?
Insan geç öğrenmesiyle meşhur,
kalbin ne işe yaşadığını.
Tüm bedenininle hissetmeli,
içinde yanan ateşin sıcaklığını.
Dilin hararetinden kurumasını.
Göz yaşlarının kalbin sıcaklığında ısındığını.
Ruhun cansızı canlı,
kalbin ruhu...
ölüm karabulutların koynunda bir çocuk kadar sessiz.
Kundaklanmış aç köpekler kadar ürkünç.
Kara meşin beşikte mavi kundak bezlerinin kokusu..
Ağlamayı bekleyen gözleri bir köşede.
Sen sesleri duyabilir misin?
Söyle, ey duyan kulaklar.
Kanın ağladığını görebilir mi,
bu gün batımında hüzünlenen...
senin olduğun şehirlerde başka türlü yağar yağmurlar.
Hep o göz yaşı tadı, her bir damlasında bulutların.
Buz kesiği yaralarım, hep bu yağmurların tuzunda yıkanır.
Içimdeki korlar hep bu yağmurlarda alev alır.
Şehrin her yarığından bana sızar;
her kanalından bana dökülür,
senin yağmurların...
gölgeler büyür güneş batarken.
Karanlık bir hüzünün dişleri gibi kenetlenmiş, omuzlarıma.
Sessizliğin verdiği durgunluk ve yalnızlık, tüm oluşların durması düşünebildiğin, aklın aldığı tüm oluşların.
Renklerin kaybolmasının verdiği rahatsızlık.
Güneş batarken uzar gölgeler.
Güneş batarken...
öyle ufak sebeblerden insan öyle büyük kırılıyor ki;
ne sormaya dili, ne bakmaya yüzü yetiyor.
Sesler susuyor, dil susuyor.
Bir sen konuşursun içimin dili, senin sesin bitmez, sen susmazsın ki hiç..
Neydi sevmek?
Neydi sevmek?
Her şeyi bir kenara bırak,
ve kalbinin atışlarına kulakver.
Ritimleri sana denizlerin mavilerini getirecek.
Ritmi sana toprağa düşen her damlanın özünden gelen sesi getirecek.
Ve sen soracaksın,
neydi sevmek?
Ağustosböceklerinin nameleri anlatacak sana onu.
Belki...
sessiz şarkılar dinliyorum,
sessiz gecenin kanatları altında,
karanlıkta boylu boyunca uzanmış.
Bir kadın gelir yanıma,
yanıbaşıma sessizce böyle gecelerde.
Dudakları sessiz, kulakları sessiz, uzanır yanıbaşıma.
Dilinde eski şarkıların yaraları, Kulakları sessizlikte sağır.
Çatlamış...
Düşler, düşmediğin sürece düştürler.
Kanamadığı kadar diz kapağı, ruhunun.
Onlar sadece düştürler.
Gecenin çiselemesi gibi,
saçlarının tellerinden damla damla düşen karanlıklar, düştürler.
Onları düştükleri sürece sadece düştürler.
Senin kulağın sağırdır.
düşen damların, düşlerin,
karanlığın...
Bunu özelden atmanız daha kibarca olurdu sanırım. Ikinci yeni hakkında bilinmesi gerekenleri yeterince bildiğim kanısındayım. O yazının tarihinide hesaba katarsanız, belki de o düşünceyi hâlâ savunup savunmadığımı da sorma gereğinde de olmalıydınız derim. Şuan yeni türk edebiyatından büte kalmış...
Uyuyuşunu düşünüyorum şimdi.
O hep gülen, içinde bir çocuğun saklı olduğu gözleri. Ve o gözlerin altında binlerce yıllık yaşanmışlıkları sindiren bir kadının olgunluğunu hissettiren bakışları..
Yine içerim de bir şeylerin bulantısı çözemeyişimin seni.
Senin sadece benim oluşunun rahatlatması...
Sessizlik,
bir yanında kalp atışları
bir yanda kulak çınlamaları.
Nede sessiz yükselir güneş
kızıldan maviye doğru,
çoban yıldızı uykuya dalarken
ben beklerim, beklerim seslerini bu günün.
Kokular bende hissiz olur,
sesler hep sessiz,
dil hep tatsız ve suskun,
kalbim, kalbim benden...
Ses, önce ses gerekli kulaklara.
gözlere, bakmak için başka gözler..
Saçları okşayacak eller gerekli,
elleri tutacak eller olmalı onlar.
Yürek gerekli, kocaman olması şart değil, sığdırabilek kadar bir başka yüreği.
Başka bir ruh gerekli, kendininkine karışacak.
Ve en önemlisi aşk gerekli...
yalnızlar durağında bir yaşlı fakir karton ev kurmuş bekler.
Sakalları ak,
saçları ak,
yıldızlar, soğuk ak.
Yalnızlık ve fakirlik kara.
Çirkin dudakları patlak gözleri fakirdir güzellikten
ve yoksun her şeyden.
En başta sevgiden.
Başka vücutlardan yoksun,
sıcaklığından yoksun,
ona sarılacak...
Denizde kalp atışları var
Al götür beni bizim hep olduğumuz yerlere,
martı sesleri arasında yalnızlık şarkılarının namelerini seçelim.
Sen bi türkü tuttur, dalgalar sana ben dalgalara eşlik edeyim.
Beyaz güvertesine uzanalım,
gövdesi yosun tutmuş bir teknenin.
Deniz kokusu ciğerlerimizi...
NİNELERİMİZ/NENELERİMİZ-
Defalarca hayran hayran okuyorum bunları ve tekrar ediyorum kendi kendime, yaşadım ben bunları diyerek. Dejavuymuşcasına güzel :)