- Katılım
- 13 Eki 2009
- Mesajlar
- 498
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 16
- Yaş
- 41
anlatım
ANLATIM
Fikir kelimesini ifade edilen her şey anlamında düşünerek ve ifade etme rolünü de kendini anlatma ve yalnızca anlatma manalarında kabul ediyorum. Burada düşünce ile fikir arasında canlı olan ve olmayanlar ayrımını da koymam gerekmektedir, en azından kendimi daha iyi ifade edebilmek için. Suyun akması durumunu da bu şekilde başlangıç almak isterim. Suyun akıntı olmak için ya da buharlaşıp uçmak için temel gereksinimleri; kütle çekimi ve gerekli ısının var olmasıdır. Bu iki gereksinim aslına bakılırsa yalnızca bir tür pompa görevi görmektedir suyun akışında. Tıpkı kalbin, kanı vücutta sürekli olarak pompalaması gibi bu olayın gerçekleşmesini sağlayan temel etken doğadaki döngüdür aslında. Bu olayı ifade eden ışık ve sesin varlığı olayın dilidir diyebiliriz. İfadeler gerçekleşen olayı bir çeşit anlatıma sokarlar ki bu yüzden evren hiç durmadan anlatmaktadır. Ancak anlattığı şey hakkında en ufak bir fikri yoktur ya da buna gerek duymaz.
Düşünceyi ilk sansürleyen ifadedir. Ve bu sansür, dışa vurulan düşüncenin ilk zehridir. Bu yüzden düşünce canlı olmasına karşı fikirler ölüdürler. İfade edilen her şeyin ölü olduğu gerçeği fikirlerin bir daha asla öldürülemeyeceğinin en sağlam kanıtıdır. Bir düşünceyi daha beynin tünellerinde cirit atarken; beyne yollanan bir kurşun ya da zehir ile kolayca yok edebilirsiniz fakat dışa vurulmuş, öldürülmüş bir fikri tekrar öldürmek bu yüzden imkânsızdır.
İnsan düşünmeye başladıktan sonra ilk iş olarak düşüncesini öldürme yoluna gitmiştir. Çünkü ifade etmek zorunda kalmıştır. Ölen her şeyin döngü için bir çeşit gübre oluşturduğu düşünülürse bu gübreden yararlananlar yalnızca insanlar olmuşlardır. Hiçbir kuş, aslan, fare, incir, bakteri, karınca bu fikirleri öğütecek ya da işleyecek kapasiteye sahip olmadıklarından tüm besin insanlara kalmış olmalı... ilk üretimimiz de başlamıştır diyebiliriz.
Bu ilk üretimin insandan bağımsız olduğu şüphesizdir. Bir mikrop gibi ya da fotosentez yapan bitkiler gibi düşünülebilir. Vebadan farklı olarak insana uyum sağlayabilmiş ve çok hızlı çoğalabilmişlerdir. Zamanla evrimlerini sürdürürlerken kendilerine has “DNA”lar oluşturabilmişlerdir. Tuvaldeki fikri anlayabilen gene canlı olan düşünce olmuştur. İnsan yok olduğunda onların da yok olması, bitkiler yok olduğunda tüm canlıların yok olmasına benzetilebilir.
Beyinde bir tümör gibi kendine yer açmaya başlayan bu garip organizmalar hala beyinle bir tür savaş durumundadırlar. Tüm beyni öylesine kontrol altına alıyorlar ki, köle haline getirdikleri beynin temel içgüdülerini bir Alzheimer hastalığı gibi bastırmaya başlıyorlar…
Üreme durumları kendilerini dışa vurmaktan geçmektedir. Ve bu dışavurum sırasında bir çeşit ölüm haline geçerler, fikirler…
Fikirlerin temel işlevi paylaşımı sağlamaktır ve bir çeşit üreme merkezleridir düşünceler için. Tüm sanat dalları, felsefe ve bilim eserleri bu paylaşımın ürünleridir,,,
enkaz
ANLATIM
Fikir kelimesini ifade edilen her şey anlamında düşünerek ve ifade etme rolünü de kendini anlatma ve yalnızca anlatma manalarında kabul ediyorum. Burada düşünce ile fikir arasında canlı olan ve olmayanlar ayrımını da koymam gerekmektedir, en azından kendimi daha iyi ifade edebilmek için. Suyun akması durumunu da bu şekilde başlangıç almak isterim. Suyun akıntı olmak için ya da buharlaşıp uçmak için temel gereksinimleri; kütle çekimi ve gerekli ısının var olmasıdır. Bu iki gereksinim aslına bakılırsa yalnızca bir tür pompa görevi görmektedir suyun akışında. Tıpkı kalbin, kanı vücutta sürekli olarak pompalaması gibi bu olayın gerçekleşmesini sağlayan temel etken doğadaki döngüdür aslında. Bu olayı ifade eden ışık ve sesin varlığı olayın dilidir diyebiliriz. İfadeler gerçekleşen olayı bir çeşit anlatıma sokarlar ki bu yüzden evren hiç durmadan anlatmaktadır. Ancak anlattığı şey hakkında en ufak bir fikri yoktur ya da buna gerek duymaz.
Düşünceyi ilk sansürleyen ifadedir. Ve bu sansür, dışa vurulan düşüncenin ilk zehridir. Bu yüzden düşünce canlı olmasına karşı fikirler ölüdürler. İfade edilen her şeyin ölü olduğu gerçeği fikirlerin bir daha asla öldürülemeyeceğinin en sağlam kanıtıdır. Bir düşünceyi daha beynin tünellerinde cirit atarken; beyne yollanan bir kurşun ya da zehir ile kolayca yok edebilirsiniz fakat dışa vurulmuş, öldürülmüş bir fikri tekrar öldürmek bu yüzden imkânsızdır.
İnsan düşünmeye başladıktan sonra ilk iş olarak düşüncesini öldürme yoluna gitmiştir. Çünkü ifade etmek zorunda kalmıştır. Ölen her şeyin döngü için bir çeşit gübre oluşturduğu düşünülürse bu gübreden yararlananlar yalnızca insanlar olmuşlardır. Hiçbir kuş, aslan, fare, incir, bakteri, karınca bu fikirleri öğütecek ya da işleyecek kapasiteye sahip olmadıklarından tüm besin insanlara kalmış olmalı... ilk üretimimiz de başlamıştır diyebiliriz.
Bu ilk üretimin insandan bağımsız olduğu şüphesizdir. Bir mikrop gibi ya da fotosentez yapan bitkiler gibi düşünülebilir. Vebadan farklı olarak insana uyum sağlayabilmiş ve çok hızlı çoğalabilmişlerdir. Zamanla evrimlerini sürdürürlerken kendilerine has “DNA”lar oluşturabilmişlerdir. Tuvaldeki fikri anlayabilen gene canlı olan düşünce olmuştur. İnsan yok olduğunda onların da yok olması, bitkiler yok olduğunda tüm canlıların yok olmasına benzetilebilir.
Beyinde bir tümör gibi kendine yer açmaya başlayan bu garip organizmalar hala beyinle bir tür savaş durumundadırlar. Tüm beyni öylesine kontrol altına alıyorlar ki, köle haline getirdikleri beynin temel içgüdülerini bir Alzheimer hastalığı gibi bastırmaya başlıyorlar…
Üreme durumları kendilerini dışa vurmaktan geçmektedir. Ve bu dışavurum sırasında bir çeşit ölüm haline geçerler, fikirler…
Fikirlerin temel işlevi paylaşımı sağlamaktır ve bir çeşit üreme merkezleridir düşünceler için. Tüm sanat dalları, felsefe ve bilim eserleri bu paylaşımın ürünleridir,,,
enkaz